Uydurma Hadisler
UYDURMA HADİSLER 1
2007-01-03

ZAYIF VE UYDURMA HADİSLER VE BUNLARIN ÜMMETTEKİ KÖTÜ ETKİSİ BU RİVAYETLERDEN SAKININ

 

1. cilt

1. Din akıldır, dini olmayanın aklı da yoktur1[1]

( الدين هو العقل، ومن لا دين له لا عقل له)

Hadis bâtıldır.

Nesâ’î « bu bâtıl ve münker bir hadistir »  demiştir. Hafız  b.  Hacer;  aklın  fazileti  konusunda  otuzdan  fazla  hadis  olduğunu  ve tümünün de uydurma olduğunu belirtir. İbn Kayyım’da2[2], akılla ilgili bütün hadislerin yalan olduğunu söyler.

2. Kişilerin azmi, dağları yerinden oynatır

( همة الرجال تزيل الجبال )

Hadis değildir. Aksine Gazzâlî’nin kardeşi olan Ahmed el-Gazzâli’nin sözüdür.

3. Mescidde konuşmak, hayvanların yeşilliği yedikleri gibi sevabları yer

( الحديث في المسجد يأآل الحسنات آما تأآل البهائم الحشيش )

Bunun aslı yoktur.

Gazzâlî İhyâ’da3[3]  nakleder, Hâfız el-Irâkî rivâyetin aslını bulamadığını, es-Subki ise, isnadını bulamadığını söyler. Rivâyetin dillerde

meşhur olan şekli ise; Mescidde ki mubâh söz ateşin odunu yediği gibi sevabları da yer.

4. Ebediyen yaşayacakmış gibi dünyan için çalış, yarın ölecekmiş gibi de ahiretin için çalış

( اعمل لدنياك آأنك تعيش أبدا، واعمل لآخرتك آأنك تموت غدا )

Merfû olarak aslı yoktur. Ancak son zamanlarda halk arasında şöhret bulmuştur.

5. Gerçekten Allah kulunu helâl şeyin talebinde yorgun olarak görmeyi sever4[4]

( إن الله يحب أن يرى عبده تعبا في طلب الحلال )

Uydurmadır. Ravilerinden olan Muhammed b. Sehl el-Attâr hadis uyduran birisidir.

6. Ümmetimden iki sınıf salâha ererse, insanlar da salâha erer: yöneticiler ve âlimler

( صنفان من أمتي إذا صلحا صلح الناس: الأمراء والفقهاء، [وفي رواية: العلماء])

Uydurmadır. Râvilerinden olan Muhammed b Ziyâd el-Yeşkurî hakkında Ahmed b Hanbel; yalancı olup  hadis  uydurduğunu  söyler. Buna  rağmen  Gazzâlî  İhyâsın  darivâyeti  Allâh Rasûlû (s.a.s)’e nisbet eder!

7. Her kim günah işlerken gülerse, ateşe ağlayarak girer

( من أذنب وهو يضحك دخل النار وهو يبكي )

Uydurmadır.Bu rivayette yukarıda geçen Muhammad b. Ziyâd adında yalancı ve hadis uyduran birisi kanalından gelmiştir.

8. Hâlimi bilmesi, istememe gerek bırakmaz

( حسبي من سؤالي علمه بحالي )

Bunun aslı yoktur.

Bazıları bunu İbrâhim (a.s)’ın sözü olarak aktarırlar, söz isrâiliyattandır. Rivâyete göre, İbrâhim (a.s) mancınık ile ateşe atıldığında Cebrâil kendisine gelerek; «Ey İbrâhim bir isteğin varmı?»  dediğinde,  İbrâhim:  «Sana  ihtiyacım  yoktur»  der.  Cebrâil:  «Rabbinden  dile» der. Bunun üzerine İbrâhim (a.s) yukarıdaki sözünü söyler. Rivâyeti el-Bagavî tefsirinde Ka’b el- Ahbâr’a nisbet etmiştir.

Tasavvuf  anlayışına  göre  hikmet  hakkında  yazanlardan  bir tanesi;  «Allah’tan  istemen O’nu itham etmendir!» der. Çünkü Allâh her şeyi duyup gördüğünden, Ondan isteme O’nun duymadığı görmediği anlayışına götürdüğü için Onu itham etmektir!!!

Böyle  bir  anlayış  büyük bir sapıklıktır. Çünkü başta  İbrahim  (a.s)  olmak  üzere bütün  Peygamberler  Allah’tan  istemişler  O’na  yalvarmışlardır. Kur’an ve  Sünnette bunun örnekleri çoktur. Ebu Davud’un tahriç ettiği sahih bir hadiste Duâ  ibadettir  diyen  Allâh  Rasûlû  (s.a.s)  ardından  şu  âyeti  okur;  «Rabbiniz  şöyle buyurdu:   Bana   duâ   edin,   kabul   edeyim.   Çünkü   bana   ibâdeti   bırakıp   büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir»)5[5]

Duâ ile kul, Allâh’a olan kulluğunu ve O’na olan hâcetini izhâr eder. Dolayısıyla her kim Allah’a dua etmez ise, sanki ona olan kulluktan yüz çevirmiş gibidir.  el-Hâkim’in6[6]  tahrîç  edip  ez-Zehebî’nin  de  muvafakat  ettiği  hasen  bir  hadiste  (  Kim Allah’a dua etmez ise Allah ona gazab eder) buyurulmaktadır.

9. Câhım (makamım) ile tevessül edin, çünkü cahım Allah’ın indinde büyüktür

( توسلوا بجاهي؛ فإن جاهي عند الله عظيم )

Bunun aslı yoktur.

Hiç  şüphesiz  Allâh  Rasûlû  (s.a.s)’in  yeri  ve  makamı  Allah’ın  indinde  büyüktür. Ancak bunun ile tevessül arasında fark vardır, ikisinin karıştırılmaması gerekir. Câhı ile  tevessülde  bulunulup  kabule  daha  şayan  olduğu  inancının  akıl  ile  bilinmesi imkansızdır. Gaybi bir konu olduğu için delil olabilecek sahih bir nakil ile sabit olması gerekir. Bu konu hakkında da sahih bir hadis yoktur. Bilâkis Ebû Hanîfe şöyle der: « Hiç kimsenin Allah’tan başka biriyle Allah’a duâ etmesi gerekmez. Musâade edilen ve emredilmiş olunan dua, Allah’ın şu, (Allah ait güzel isimler vardır. O’nu o isimlerle çağırınız) âyetinden yararlanılarak yapılandır. »7[7]

Ebû  Yusuf  ise  şöyle  der:  «  Falanın  hakkı   için  veya  peygamberlerden birisinin hakkı için Harem-i Şerîf yahut Meş’ar-i Harâm hakkı için duâ edilmesini kerih  görürüm. »8[8]

Tevessülle ilgili batıl bir rivâyette Şâfii şöyle der:   « Ben Ebû Hanîfe ile teberrukte bulunurum, her gün kabrine gelir ve bir ihtiyacım olduğunda iki rekat namaz kılarım, böylelikle kabrin yanında Allah’tan ihtiyacımı  isterim, uzun zaman geçmeden ihtiyacım giderilir » Ravilerinden olan Umer b. İbrâhîm bilinmemektedir.

Rivayetin  yalan  olduğu  gün  gibi  açıktır.  Çünkü          Şâfii  Bağdat’a  geldiğinde  duâ  için nöbetleşe olarak ziyaret olunan hiç bir kabir yoktu. Bu hâl Şâfii döneminde bilinmezdi. Şafii, Hicâz,  Yemen,  Şâm  ve  Mısır’da  bir  çok  sahabi  ve  tabiin  ve  daha  önemlisi  Medine  de Peygamber (s.a.s)’in         kabrini   görmüştür.   Şaşılacak   bir   haldir   ki,   Şâfii   buralarda   dua yapmamıştır.

Sonra  Ebu  Hanîfe’nin  öğrencilerinden  olan  Ebû  Yûsuf,  Muhammed,  Züfer, Hasan  b.  Ziyâd,  ne  Ebû  Hanîfe’nin  ne  de  başkasının  kabrine  böyle bir  duâ  için gitmemişlerdir.

10.  ...Peygamberinin ve benden önceki Peygamberlerinin hakkı için...9[9]

( ... بحق نبيك والأنبياء الذين من قبلي ...)

Hadis zayıftır.Râvilerinden olan Ravh b. Salâh, münker hadisler rivayet etmiştir.11. Adem (a.s.) günahı işlediğinde şöyle der: « Ya Rabbi, Muhammedin hakkı için beni     affetmeni istiyorum ». Allah, « Ey Adem onu yaratmadığım halde Muhammedi nasıl tanıdın » deyince, « Ey Rabbim! beni elinle yaratıp, ruhundan bana üflediğinde başımı kaldırdım ve arşın sütunlarında Lâ ilâhe illallâh Muhammedun Resulullâh yazılı olduğunu gördüm. Bildim ki, Sen Kendi ismine en sevgili yaratığını izâfe ettin ». Bunun üzerine Allah;  « Doğru söyledin ey Adem! Çünkü o beşer içerisinde bana en sevgili olanıdır. Bana onun hakkı ile dua ettiğinde seni bağışlarım, eğer Muhammed olmasaydı seni yaratmazdım » der10[10].

( لما اقترف آدم الخطيئة؛ قال: يا رب! أسألك بحق محمد لما غفرت لي. فقال الله: يا آدم! وآيف عرفت

محمدا، ولم أخلقه؟ قال يا رب! لما خلقتني بيدك، ونفخت في من روحك؛ رفعت رأسي، فرأيت على

قوائم العرش مكتوبا: لا إله إلا الله محمد رسول الله، فعلمت أنك لم تضف إلى اسمك إلا أحب الخلق

إليك. فقال الله: صدقت يا آدم! إنه لأحب الخلق إلي، ادعني بحقه، فقد غفرت لك، ولولا محمد ما خلقتك)

Uydurmadır. Râvilerinden  olan  Abdurrahman  b.  Zeyd  b.  Eslem  hakkında  İbn  Hibbân  şöyle  der: «Hadis uydurmakla itham olunmuş, Leys, Malik ve İbn Lehi’a üzerine hadisler uydurmuştur. Dolayısıyla      imâm  ez-Zehebî  rivâyet  hakkında  uydurma  ve  batıl  derken,  İbn  Hacer  el- Askalânî de ona katılır.

Rivâyetin  batıllığına  delil  olan  bir  yönüde,  Adem  (a.s.)’ın  Nebî  (s.a.s.)’i,  kendi yaratılışından  sonra  cennette  iken  yer  yüzüne  inmeden  bilmesidir. Halbuki  zayıf, ancak daha iyi bir senedle gelen başka rivayette: (Adem  (a.s.)  Hindistana  iner  ve  yanlızlık  hisseder,  bunun  üzerine  Cebrâil  inerek; Allâhu  Ekber,  Allâhu  Ekber,  Eşhedu  En  Lâ  İlâhe  İllallâh  (iki  defa),  Eşhedu  Enne Muhammeden Resûlullâh (iki defa) deyip ezan okur. Adem şöyle der: «Muhammed de kim»? Cebrâil: «Peygamberlerden son oğlundur» der.)11[11] Râvilerinden  Ali  b.  Behrâm  bilinmemekte,  diğer  bir  râvi  olan Muhammed  b. Abdullâh b. Süleyman aynı şekilde bilinmemektedir. Bir   önceki   rivâyette   Âdem   (a.s.)   daha   cennette   iken   Peygamber   (s.a.s.)’i tanıyordu,  bu  ikinci  rivayette  ise,  Âdem  (a.s.)  yer  yüzüne  indiği halde  Muhammed (s.a.s.)’i tanımamıştır.

12. Ezan okuyan kâmet getirsin12[12]

( من أذن ؛ فليقم )

Hadis Zayıftır.

Hadis Abdurrahmân b. Ziyâd el-Afrîkî yoluyla rivayet edilmiştir. et-Tirmizî  akabinde, Abdurrahmân’ın  hadis  ehli  indinde  zayıf  olduğunu  söyler. Hadisin  el-Bagavî13[13], en-Nevevi14[14] ve el-Beyhakî15[15]  zayıf olduğunu belirtmişlerdir.Bu  zayıf  hadisin  kötü etkilerinden  biri  de  namaz kılanların  anlaşamamalarına sebebiyet vermesidir. Meselâ müezzin bir özürden dolayı geç kaldığında, bazı hazır bulunanlar ikâmet getirmek ister, ancak cemaatten birisi engel olmak için hemen bu hadisi getirir, görüldüğü gibi hadis zayıftır. Dolayısıyla zayıf hadis dinde delil olmadığı gibi Allâh Resûlu (s.a.s.)’de nisbet olunması caiz değildir.

13. Vatan sevgisi imandandır16[16]

( حب الوطن من الإيمان )

Uydurmadır.

Es-Sagânî  ve  diğer  muhaddislerde  uydurma  olduğunu          beyan  ederler.  Rivâyet,  mana olarak ta doğru bir manaya sahib değildir. Çünkü vatan sevgisi nefis ve mal mülk sevgisi gibi doğuştan  gelmektedir,  yani  içgüdüseldir.  Dolayısıyla  bunlara  olan  sevgiden  dolayı  kişi övülmez,   hele   hele   imanın   gereklerinden   hiçte   değildir.   Özellikle   insanlar   bu  sevgide ortaktırlar, bunda mümin ile kafir arasında bir fark yoktur.

14. Her kim Allah için kırk gün ihlaslı olursa, hikmet pınarları dilinde zuhûr eder17[17].

( من أخلص لله أربعين يوما ؛ ظهرت ينابع الحكمة على لسانه )

Hadis zayıftır.

Râvilerinden  olan  Haccâc  b.  Arta’e  zayıftır,  kendisi  müdellis  olup  rivayeti  an  ana sigasıyla zikretmiştir. el-Irâkî tahrîcu’l-İhyâ da hadisin zayıf olduğunu belirtmiştir.

15.  Kim Kabe’ye hacca gider de beni ziyaret etmezse, bana eziyet etmiştir18[18]

( من حج البيت، ولم يزرني ؛ فقد جفاني )

Uydurmadır.

Râvilerinden olan Muhammed b.Muhammed b. Nu’mân güvenilir ravilere söylemediklerini nisbet  eder.  Dolayısıyla  ez-Zehebî19[19] rivayetin uydurma olduğunu söylemiştir. es-Sagâni20[20]  ve eş-Şevkâni,21[21]  uydurma hadisleri topladıkları   kitablarına bu rivayeti de dahil etmişlerdir. Bu  rivayetin uydurma  olduğu  rivayetin  metninden  de  anlaşılmaktadır. Çünkü Allâh  Resûlu  (s.a.s.)’e  yapılan  kabalık  eğer  küfür  değil  ise  büyük günahlardandır. Dolayısıyla  (s.a.s.)’i  ziyaret  etmeyen  büyük  günah  işlemiş  olur.  Bu  da,  bu  ziyaretin hac gibi farz olduğunu gerektirir ki, böyle bir şeyi hiç bir müslüman söyleyemez. Eğer Allâh Resûlu (s.a.s.)’in ziyareti bizi Allah’a yaklaştıran bir ibadet ise, ilim ehline göre bu  istihbabı  geçmez.  Dolayısıyla  onun  kabrini  ziyaret  etmeyen  nasıl  olur  da  ondan yüz çevirmiş ve ona karşı kaba davranmış olsun?

16. Her kim beni ve babam İbrahimi bir sene içerisinde ziyaret ederse, cennete girer.

( من زارني وزار أبي إبراهيم في عام واحد ؛ دخل الجنة )

Uydurmadır.

Ez-Zerkeşi22[22]  rivayetin uydurma olduğunu ve hadis ehlinden hiç kimsenin bunu rivayet etmediğini söyler. Suyûtî23[23]  de İbn Teymiyye ve Nevevi’nin, rivayet hakkında uydurma ve aslının olmadığına dair sözlerini aktarır.

17. Kim hacca gider ve ölümümden sonra kabrimi ziyaret ederse, o kişi beni hayatımda ziyaret etmiş gibidir.24[24]

( من حج، فزار قبري بعد موتي ؛ آان آمن زارني في حياتي )

Uydurmadır.

Râvilerinden  olan  Leys  b.  Ebi  Suleym,  şuuru  bozulduğu  için  karıştırmıştır, dolayısıyla zayıf addedilmiştir. Hafs b. Süleyman ise, Hâfız İbn Hacer’in dediği gibi, hadisleri terkedilmiştir. İbn Ma’în onun yalancı olduğunu söyler.

Şeyhul-İslâm İbn Teymiyye25[25]  şöyle der: «Sallallahu  Aleyhi ve Sellem’in  kabrinin ziyaretine dair gelen  hadislerin hepsi zayıftır, dinde bu tür rivayetlere güvenilmez. Dolayısıyla bu rivayetleri, sahih hadisleri rivayet   edenler   ve   sünen   sahibleri   almamışlardır.   Bunları;   çokça   zayıf   hadis rivayetinde  bulunan  ed-Dârekutni  ve  el-Bezzâr  gibileri  kitaplarına  almışlardır».  İbn Teymiyye yukarıdaki hadisi zikreder ve sonra da şöyle der: «Bu  rivayetin  yalan  olduğu  gün  gibi  açıktır.  Müslümanların  dinine  de  terstir. Çünkü  mümin  olarak  onu  hayattayken  ziyaret  eden,  Onun  sahabelerinden  olur, özellikle O’na hicret eden muhacirler ve Onunla cihad eden mucahitlerden ise. Resul (s.a.s) den sabit olan bir hadiste, şöyle der: (Ashabıma dil uzatmayın, nefsim elinde olana yemin olsun ki, sizden biriniz Uhud dağı  kadar altın infak etse,   onlardan   birinin   ne   bir  avucuna   ne de   yarım   avucuna   erişir)26[26]. Dolayısıyla  sahabeden  sonra  gelen  bir kişi,  beş  vakit  namaz,  cihâd  ,  hac,  salât  ve selâm  gibi  farzları  yerine getirse  bile, sahâbe  gibi  olamaz.  Dolayısıyla  nasıl  olurda müslümanların  ittifakıyla  vacib  olmayan Allâh  Resusu  (s.a.s)’in  kabrinin  ziyareti amelini  işleyerek  kişi,  böyle  bir dereceye ulaşmış  olsun?  Aksine  o  kabir  için  özel olarak yolculuğa çıkmak meşru olmadığı gibi yasaklanmıştır da. Ancak Allâh Resulu (s.a.s)’in mescidinde namaz kılmak için yolculuğa çıkmak müstehabtır.» Konu  ile  ilgili  sahîh  hadîsi  Buhâri,  Müslim  ve  diğer Sünen sahipleri  tahriç etmiştir, lafzı  şöyledir: « Ancak üç mescid için yolculuğa çıkılır; Mescid-i Haram, Mescid-i Resûl ve Mescid-i Aksâ. » Allah’a yaklaşma maksadıyla ancak bu üç mescid için sefere çıkılır. Bu üçünün dışında    hiç  bir  peygamber  ve  salih  kişilerin kabirleri,  türbe,  yatır,  mubârek  yer  ve mescidler için sefere çıkılmaz. Sahâbe bunu böyle anlamıştır. Sahih  isnadlı  bir  eserde;  Ebû  Basra  el-Gifârî  Ebû  Hureyre  ile  karşılaşır.  Ebû Hureyre’ye; « nereden geliyorsun »? der, o da,       « Tur’dan orada namaz kıldım » der.

Bunun  üzerine  Ebû  Basra  şöyle  der:  «  Eğer  sana  daha  önceden  yetişseydim gitmezdin, çünkü ben Resûl (s.a.s)’i şöyle söylerken işittim:  « Ancak üç mescid için yolculuğa çıkılır; Mescid-i Haram, bu mescidim ve Mescid-i Aksâ  »27[27] El-Ezraki’nin28[28]   tahriç  ettiği sahih  bir  rivayette,  Kaz’a şöyle der:  «  Tur’a  doğru çıkmak istedim, bunu İbn Umer’e sordum, o da Nebi (s.a.s)’in ne dediğini duymadın mı », diyerek  yukarıdaki hadisi zikreder. Ardından da; « Tur’u bırak oraya gitme » der.

18. ( Her kim baba ve annesinin kabrini her cuma ziyaret eder, o ikisinin veya babasının yanında Yâsin (suresini) okur ise, her âyet ve harfin sayısınca günahları affolunur.) 29[29]

( من زار قبر والديه آل جمعة ، فقرأ عندهما أو عنده [ يسن ] ؛ غفر له بعدد آل آية أو حرف )

Hadis uydurmadır.

Râvilerinden  olan  Amr  b.  Ziyâd’ın         hadis  uydurduğunu  ed-Dârekutnî  ve  İbn  Adiy zikreder. Dolayısıyla İbn Adiy mezkûr rivâyet hakkında; « batıldır bu isnâd ile bir aslı yoktur » der. İbnu’l-Cevzi30[30] kitabında  bu rivâyeti zikreder. Bu rivâyet, kabirlerde Kur’ân okumanın mustahab olduğuna delil olarak getirilir. Ancak sahih sünnette bunu destekleyen hiç bir delil yoktur. Sahih sünnete göre, kabir ziyaretlerinde meşru olan, onlara selâm vermek ve ahireti hatırlamaktır.

Müslim ve diğerlerinin rivayet ettikleri hadiste Aişe (r.a), Allâh Resûluna (s.a.s)   kabir ziyareti  esnasında  ne  söyleyeceğini  sorar,  O  da  şöyle  söyle  der: (Bu  diyarın  mümin  ve müslüman  olan  ehline  selâm  olsun,  Allâh  bizden  öncekileri  ve  sonrakileri  affetsin. Allâh’ın izniyle bizler de sizlere ulaşacağız.)

Evet  Aişe  validemiz  kabir  ziyareti  esnasında  ne  söyleyeceğini  sorar,  Allâh Resûlu (s.a.s)’da ona duayı öğretir. Fâtiha, Yâsin sûrelerini veya üç tane İhlâs sûresi okuyacağını öğretmez.  Bu  sûrelerin  okunması  meşru  olsaydı  Allâh  Resûlu  (s.a.s) bunu gizlemezdi. Çünkü ihtiyaç anında beyanın geciktirilmesi câiz değildir. Eğer Allâh Resûlu (s.a.s) bunlardan bir şey öğretmiş olsaydı bu bizlere ulaşırdı. Başka bir hadiste şöyle gelir: ( Evlerinizi kabirlere çevirmeyin, çünkü şeytan Bakara suresinin okunduğu evden kaçar.)31[31]

Diğer bir hadiste: ( Evlerinizde namaz kılın, kabirlere çevirmeyin.)32[32] Allah  Resûlu  (s.a.s),  kabirlerin  Kur’ân  okuma  ve  namaz  kılma  yeri  olmadığını bizlere bildirmiş, onun için de evlerde Kur’ân okunmasını ve nafile namaz kılınmasını teşvik etmiştir. Evlerin, Kur’ânın okunmadığı kabirlere çevrilmesini de yasaklamıştır. Dolayısıyla  kabristanda Kur’ân okunmasını Ebû  Hanîfe,  Mâlik  ve  diğer  selef alimleri kerîh görmüşlerdir. Sunen’in sahibi olan Ebû Dâvut şöyle der:  « Ahmed’e kabirde Kur’ân okunması hakkında soruldu, o da ‘okunmaz’ dedi »33[33].

Şeyhu’l-İslâm  İbn  Teymiyye  şöyle  der:  «  Şafii’den  bu  konu  hakkında  bir  söz sabit değildir, bu da onun kabristanda Kur’ân okunmasını bid’at saydığı içindir »34[34]. İmam Mâlik şöyle der; « Bunu yapan birisini bilmiyorum, dolayısıyla sahâbe ve tabii’nin bunu yapmadığı ortaya çıkar ». Diğer  taraftan Hallâl’ın  rivayetinde,  İbn  Umer’in       definden sonra  kabri  başında Bakara suresinin başı  ve sonunun okunmasını vasiyet ettiğine dair gelen eser sabit değildir. Olsa bile, ona has bir fiildir. Peygamberimizden (s.a.s) konu hakkında böyle bir şey bize ulaşmamıştır. Bundan dolayı bu delil olamaz. Yine  İbn  Ebi Şeybe’nin zikrettiği  başka  bir  eserde,  Şa’bî  şöyle  der:  «  Ensar ölünün yanında Bakara suresini okurlardı ». Senedindeki Mucalid b. Saad yüzünden rivâyet  zayıftır.  Ayrıca  İbn  Ebî  Şeybe rivayete  şu  başlığı   koymuştur;  « Ölüm döşeğinde iken hastanın yanında ne söyleneceği babı». Diğer taraftan Hallâl ve Deylemî’nin rivâyet ettikleri uydurma bir rivayette, ( Her kim kabristana uğrar ve Kul Huvallâhu Ahad’ı on bir kere okur, ecrinide ölülere bağışlar ise, ölülerin sayısı kadar ona sevab verilir.)  ez-Zehebî, İbn Hacer, es-Suyûtî ve İbn Arrâk rivayetin uydurma olduğunu söylemelerine rağmen, Merâki’l- Felâh’ın  üzerine yazdığı haşiyede  Tahtâvî,  bu  uydurma  rivayeti  kabristanda  Kur’an okunacağına dair delil getirir!!! Müslümanın  üzerine  düşen, sünnete  yapışıp  bid’attan  kaçınmasıdır.  Velev  ki insanlar bid’atı güzel görselerde. Çünkü her bid’at dalâlettir.

 

19. Yaşlı kadınların dinine yapışın

( عليكم بدين العجائز )

Bunun aslı yoktur.

Buna  rağmen  Gazâli  İhyâ35[35]   da  rivâyeti       Allâh  Resûlu  (s.a.s)’e  nisbet  eder! İhyâ üzerinde tahriç çalışması yapan el-Irakî, avamın bu rivayeti dilinde dolaştırdığını, sahih ve zayıf bir aslının olmadığını söyler.

 

20. Ümmetimin ihtilafı rahmettir

( اختلاف أمتي رحمة )

Bunun aslı yoktur.

Muhaddisler  bu  rivayetin  senedini  bulmak  için  çokça  gayret  sarfetmelerine rağmen bunda muvaffak olamamışlar. es-Subki şöyle der: «Muhaddislerce bu rivayet bilinmemektedir,  ben  rivayetin  ne  sahih  ne  zayıf  ne de uydurma  bir  senedini bulamadım.» Ayrıca rivayet, manâ olarak da, muhakkik  alimler    tarafından     münker görülmüştür.  İbn  Hazm36[36]   şöyle  der;  «  Bu  söylenen  en  kötü sözlerdendir,  çünkü eğer ihtilaf rahmet olursa   o zaman ittifak ta gazab olur. Hiç bir müslüman da bunu söylemez. Çünkü ya ittifak ya da ihtilaf veya rahmet ya da gazab vardır.»

Bu rivayetin kötü izlerinden birisi de, bir çok müslümanın aslı olmayan bu hadis sebebiyle, dört mezheb arasındaki şiddetli ihtilafları kabul etmesidir. İhtilafa düştükleri konularda Kur’an ve sahih sünnet’e katiyen dönme çabasında bulunmazlar. Aslında imamları  (Allah onlardan  razı  olsun),  onlara  Kur’an  ve  sahih  sünnete  dönmelerini emretmişlerdir. Ancak mukallidler dört mezhebi çeşitli şeriatlar şeklinde görmekteler. Böylece şeriat’a  zıtlık  nisbet etmiş  olmaktalar! Bu durum bu tür ihtilafların  Allah’tan olmadığını   gösteren   en  büyük delildir.   Allah’ın;   (   Eğer   o,   Allah’tan   başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok ihtilâf (tutarsızlık) bulurlardı.)37[37]  ayetini düşünselerdi bu tutarsızlığın, bu çelişkinin Allah’tan olmadığını anlarlardı. Sonra nasıl olurda mezheblerin aralarındaki birbirlerine  zıt  ihtilaflar  uyulan  bir şeriat  ve  indirilen bir rahmet olabilir?!  Aslı  olmayan bu hadis sebebiyle müslümanlar, dört mezheb imamından sonra günümüze kadar, bir çok itikadî ve amelî meselelerde ihtilaf etmeye devam etmişler. Eğer onlar, bir çok Kur’an ayetinin ve hadislerin kötülediği ve İbn Mesud’un da şer olarak  vasfettiği  ihtilafı  kötü görselerdi  elbette  ittifaka  koşarlar,  çoğu  konularda  da doğruyu yanlıştan, hakkı da batıldan ayırırlardı. Sonra da aralarında olabilecek bazı ihtilaflardan  dolayıda  birbirlerini mazûr görürlerdi.  Ancak  niçin  uğraşsınlar  ki,  zaten onlar  ihtilafın  rahmet,  mezhebleride bu ihtilaflı   haliyle  çeşitli  şeriatler  olduğunu görmekteler?!

Sözün   özü   şudur;   dinde   ihtilaf   kötülenmiştir.   Ondan   kurtulmaya   çalışmak gerekmektedir. Çünkü ihtilaf, ümmetin zayıflamasına sebebtir. Allahu Teala’nın dediği gibi:           (Birbirinizle    çekişmeyin,    sonra    korkuya    kapılırsınız    da    kuvvetiniz gider.)38[38] Çekişme,  ihtilaf’a  rızâ  göstermek ve  bunun  rahmet  olduğunu  söylemek, ayeti kerim’e  ile  çatışmaktadır.  Bu  konuyla  ilgili,  aslı  olmayan  bu  rivâyetten  başka hiçbir dayanakları yoktur.

 

21. Ashabım yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız hidâyet bulursunuz39[39]

( أصحابي آالنجوم ، بأيهم اقتديتم ؛ اهتديتم )

Bu hadis uydurmadır.

Ravilerinden olan Sellâm b. Suleym yalancı  olup, İbn  Hibban’ın  da  dediği  gibi uydurma   hadisler   rivayet   etmiştir.   Diğer   bir   râvi   olan   Hâris   b.   Gusayn   ise bilinmemektedir. Buna  rağmen  Şa’rânî  şöyle  der:«  Bu  hadis  hakkında  muhaddisler  (zayıflığına dair) konuşmuş olsalar bile, keşf ehline göre sahihtir! »40[40] Ancak Şa’rânî’nin  bu  sözü  hiç  şüphesiz batıldır! Çünkü keşf yoluyla hadislerin tashih edilmesi tasavvufi bir bid’attır. Bunu asıl kabul etmek, biraz önceki hadis gibi aslı olmayan batıl hadislerin sahih olduğunu kabule götürmesi demektir. Keşf,  sahih olarak vukû bulur ise, en iyi durumda bile, rey ile aynı derecededir. Rey ise, hata da eder isabette edebilir. Tabi ki buna heva karışmamış  ise bu böyledir. Allah’ın rızası olmayan herşeyden selâmet dileriz.

El-Hatib’in41[41]  rivayet ettiği daha uzun metinden oluşan diğer bir uydurma hadis hakkında  es-Suyutî  şöyle  der:  «       Bu  hadiste  bazı  faideler  vardır,  şöyle  ki  ;  Resûl (s.a.s)’in     kendisinden      sonra     furu’da      ki     ihtilafları      haber      vermesi     onun mucizelerindendir, çünkü bu gaybtan haber vermektir. Ve onun buna rızası ve onayı sözkonusudur.  Öyle  ki  bunu  rahmet  kılmış  ve  mükellefi  istediğini  almakta  serbest bırakmıştır...»!

Buna  cevap  olarak  şöyle  denir;  önce  es-Suyutî’nin  rivayetin  sahih  olduğunu isbat etmesi gerekir ki, sonradan da o rivayetten hükümler çıkarabilsin.

Bu  rivayetin  uydurma  olduğuna  bir  başka  delil  de;  nasıl  olur  da  Peygamber (s.a.s)  sahabeden  olan  her  bir  ferde  uymamızı  tavsiye  edebilir?  Kaldı  ki  sahabe arasında  âlim olduğu  gibi,  ilimde  orta seviyeli  ve  daha  da  aşağı  olanlar  vardı. Konuyla ilgili gelen rivayetlerin uydurma olduğunu söyleyen   İbn Hazm şöyle devam eder: « Çünkü Allah Teala Peygamberi (s.a.s)’i   ( O, arzusuna göre konuşmaz. O (bildirdikleri)   vahyedilenden  başkası  değildir)42[42]    şeklinde   nitelendiriyor   ise, Peygamber   (s.a.s.)’in   şeria’ta   dair   bütün  sözlerinin   gerçek   ve   şüphesiz   olarak Allah’tan geldiği anlaşılır. Allah’tan gelen şeyde de ihtilaf olmaz. Çünkü ayette ( Eğer o (Kur’an), Allah’tan başkası  tarafından gelmiş  olsaydı onda birçok tutarsızlık bulurlardı )43[43]  buyurulmuştur. Allah ( Birbirinizle çekişmeyin ) ayetiyle bizlere tefrika  ve  ihtilafı  yasaklar. Dolayısıyla  sahabeden  her birine  tâbî olmamızı Allah Resulu (s.a.s)’in bizlere emretmesi imkansızdır. Çünkü sahabenin içerisinde birisinin helal kıldığını  haram kılan bulunabilmektedir. Eğer durum böyle olsaydı, Semure b. Cundup’a uyarak içkinin satışı  helâl olurdu.  Ebû Talha’ya uyarak ta oruçlunun dolu yemesi helâl olurdu (orucu bozulmazdı). Bunlar diğer sahabelere tâbî olunduğunda da  haram  oluyor.  İbn  Hazm  Allah  Resulu  (s.a.s)’in  ölümünden  önce  ve  sonraki dönemde sahabe’den sadır olan sünnete isabet edemedikleri bazı  görüşleri uzunca anlattıktan sonra şöyle der;        « Nasıl olurda hem hata hem de isabet eden bir kavmi taklid etmemiz caiz olur »? Konuyla ilgili diğer bir uydurma  rivayette:

 

22.  Ehli beytim yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız hidayet bulursunuz

( أهل بيتي آالنجوم ، بأيهم اقتديتم ؛ اهتديتم )

Uydurma

Ravilerinden  olan  Ahmed  b.  Kâsım  er-Reyyân  hakkında  ez-Zehebî,  yalancı olduğunu söyler. Bu rivayet yalancı olan Ahmed b. Nubeyt nüshasındadır. Dolayısıyla İbn Arrâk44[44]  rivayetin uydurma olduğunu beyan eder.

 

23. Gerçekten dolu ne yemektir ne de içecek45[45]

( إن البرد ليس بطعام ولا بشراب )

Hadis Münkerdir.

Ali  b.  Yezid  b.  Cüd’ân  yoluyla,  Enes  (r.a)  şöyle  der:  (  Gök  yüzünden  dolu yağar,  bunun  üzerine  Ebû  Talha  şöyle  dedi:  «  Bu  doludan  bana  verirmisin  », oruçlu  olduğu  halde  ramazanda  yemeğe  başlar!  O’na  dedim  ki  ;  «  oruçlu olduğun  halde  dolumu  yiyiyorsun  »?  Bana  şöyle  cevap  verdi;  «  Bu  dolu  gök yüzünden inmiş olup onunla midelerimizi temizleriz, o ne yemek ne de içecektir

»!  Enes  de  ki;  «  Resulullah’a  (s.a.s)  geldim  ve  Ona  haber  verdim  »,  O  da:  « Bunu amcandan al », dedi ) Bu hadisin senedi zayıftır. Çünkü ravilerinden olan Ali b. Yezid zayıf olup yanlışlıkla mevkûf46[46]  rivayetleri merfû  kılar.  Bu  hadisin  illetide  zaten  budur;  Sika  (güvenilir)  raviler,  Enes  kanalıyla Ebû Talha’ya mevkûf olarak rivayet ederler. Ali b. Zeyd ise, tam tersine Nebî (s.a.s)’e kadar hadisi ref eder. Dolayısıyla hadisin ref edilmesi münkerdir. Şube, o da Katade ve Humeyd’in Enes’ten gelen rivayetinde: (Dolu  yağdı,  Ebû  Talha  oruçlu  olduğu  halde  yemeğe  başladı,  ona;  « Oruçlu olduğun  halde  mi  yiyiyorsun  »  denilince?  O  da;  «  Gerçekten  bu berekettir »! der)47[47] Hadisin senedi Buhari ve Müslim’in şatına göre sahihtir.

Tahâvî kendi rivayetinde el-Bezzâr’ın bunu mevkûf olarak rivayet ettiğini ve şu ziyadeliği getirdiğini söyler. « Bunu Said ibn el- Museyyib’e söyledim, bunu kerih gördü ve dolunun susuzluğu kestiğini söyledi ». el-Bezzâr da şöyle der : « Biz bu fiili ancak Ebû Talha’dan biliyoruz ». Dolayısıyla  bu  rivayet mevkûftur,  Nebi  (s.a.s)’in  burada  zikri  geçmemektedir. Bilâkis Ali b. Zeyd hadisi ref etmekle hatâ etmiştir. Böylelikle  mevkûf  rivayet,  yukarıdaki (Ashabım  yıldızlar  gibidir...)  hadisinin batıl olduğuna delildir. Eğer (Ashabım yıldızlar gibidir...) hadisi sahih olmuş olsaydı, ramazan  da  dolu  yiyenin orucu, Ebû  Talha  (r.a)’ya  uyulduğundan bozulmamış olurdu. Bilindiği kadarıyla bu sözü  bugün hiç bir müslüman söylemez.

 Devamı>>

Facebook beğen
 
 
23.09.2007 Tarihinden BeriToplam 104993 ziyaretçiKişi zİyaret Etti
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol