Uydurma Hadisler 2

24. Kim nefsini bilirse Rabbini de bilmiştir

( من عرف نفسه ؛ فقد عرف ربه )

Bu sözün aslı yoktur.

Hafız  Es-Sehâvî  şöyle  der:  «  Ebû  Muzaffer  b.  Sem’âni  der  ki:        ‘Bu  söz  merfû olarak  bilinmez,  bilakis  Yahya  b.  Muâz  er-Razi’nin  sözü olarak  hikâye  edilir.’  »48[48] en-Nevevi rivayetin sabit olmadığını söyler. Suyûtî49[49]  de buna katılır. Şeyh  Aliyyu’l-Kâri,50[50]   İbn  Teymiyye’nin rivayet  hakkında  uydurma  dediğini nakleder. Kamûs’un sahibi Fiyruz Abâdî ise şöyle der: « Bu Nebevî hadislerden değildir, çoğu insanlar bunu Nebi (s.a.s.)’in hadislerinden sayarlar. Ancak aslı  yoktur, bilâkis İsrailiyattandır: ‘Ey insan nefsini bil ki; Rabbini tanıyasın’.» İhtisas  ehlinin  hadis  hakkındaki  hükmü  budur.  Buna  rağmen  bazı  son  dönem Hanefî fukahâsı bu hadisin şerhi hakkında kitab yazmışlardır. Ayrıca ileride gelecek olup aslı olmayanآنت آنزا مخفيا ( Ben gizli bir hazineydim...)  rivayetinin  şerhi  hakkında  da  özel  bir  risâle  yazılmıştır.  Bütün  bunlar  bu fukahâ’nın  maalesef,  hadisçilerin  sünnete  olan  hizmetleri  ve  sünnete  dışarıdan sokulanları  arındırma  gayretlerinden  istifade  etmek  için  çalışmadıklarını  gösterir. Bunun içindir ki, kitaplarında zayıf ve uydurma hadisler çoktur.

 

24. Her kim abdestten sonra (İnnâ enzelnâhu fi leyleti’l-kadri) suresini bir kere okur ise, doğrulardan olur. Her kim iki kere okur ise, şehitler

divânına yazılır. Her kim de üç kere okur ise, Allah onu Peygamberler ile haşreder.

( من قرأ في إثر وضوئه: [ إنا أنزلناه في ليلة القدر ] مرة واحدة آان من الصديقين ، ومن قرأها

مرتين آتب في ديوان الشهداء، ومن قرأها ثلاثا حشره الله محشر الأنبياء )

Bu hadis uydurmadır.

ed-Deylemî  Müsnedu’l-Firdevs51[51]   te,  Ebû  Ubey’de  kanalından  rivayet  eder, Ebu  Ubeyde  ise mechûldur.  Rivayetin  başka  bir  illeti  de Hasen el-Basrî  an  ana sigasıyla rivayet etmiştir. Hafız es-Sehâvî, rivayetin aslının olmadığını söyler. Bu  uydurma  rivayet,  abdestten  sonraki  okunan  sahih  senedli  duaların  ihmâl edilmesine götürür. Müslim ve Tirmizi de gelen hadis şu lafızladır: ( Eşhedu en la ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerîke lehû ve eşhedu enne Muhammeden abduhû ve resûluhû, Allahumme ic’alnî mine’t-tevvâbine vec’alnî mine’l-mutetahhirîne.) Veya şöyle de söyleyebilir: ( Subhâneke Allahumme ve bihamdike eşhedu en lâ  ilâhe  illâ  ente  estagfiruke  ve  etûbu  ileyk.)  Hadisi  el-Hâkim  sahih  bir  isnad  ile rivayet etmiştir.

 

25. Ensenin meshi (cehennemde) zincirlemeden korur

( مسح الرقبة أمان من الغل )

Hadis uydurmadır.

en-Nevevî52[52]   bu  rivayetin  uydurma  olup  Peygamber  (s.a.s.)’in  sözlerinden olmadığını söyler. es-Suyûtî53[53]  de bu sözü en-Nevevi’den naklederek ona katılır. Konu ile ilgili başka bir rivayette:

 

26. Her kim abdest alırda ensesini meshederse kıyâmet günü zincirlenmez.54[54]

( من توضأ ومسح عنقه لم يغل بالأغلال يوم القيامة )

Ravilerinden  olan  Muhammed  b.  Amr’ın  zayıflığı  hakkında  ittifak  edilmiştir. Nitekim   Muhammed b. Ahmed Ebu Bekr Mufîd de, Hâfız el-Irakî’nin de ifade ettiği gibi rivayetin mevzû sayılmasına sebebtir. Aynı şekilde ez-Zehebî ve İbn Hacer’de bu raviyi suçlarlar. Kaldı ki bu rivayetler münker sayılır, çünkü Resûl (s.a.s.)’in abdestinin sıfatına dair gelen hadislerin hepsine    muhaliftir.     Hiç    birinde    ensenin    meshedilmesi zikredilmemiştir. Ancak Talha b. Musarraf’ın babasın’dan onun da dedesinden gelen rivayette: (  Resulullah  (s.a.s.)’i  başını   bir  kere  meshederken  gördüm,  ensenin başlangıcına kadar ulaştı.)

Diğer bir rivayette : ( Başını önden başlayarak arkaya kadar meshetti, öyleki elini kulaklarının altından çıkarttı.) Rivayeti Ebû Davûd ve başkaları tahrîç etmiştir. Muhaddisler, zaaf, cehâlet ve râvi Musarraf’ın babasının sahabe olup olmadığı hakkında ki ihtilafla birlikte üç tane illet zikrederler. Dolayısıyla başta en-Nevevî, İbn Teymiyye ve Askalânî olmak üzere muhaddisler, hadisin zayıf olduğunu belirtmişlerdir.

 

27. Rabbim beni terbiye etti ve terbiyemi en güzel şekilde yaptı.

( أدبني ربي ، فأحسن تأديبي )

Hadis zayıftır.

İbn  Teymiyye,  manasının  doğru  olduğunu  ancak  rivayetin  sabit  bir  isnadının bilinmediğini  söyler.  es-Sahâvî  ve  es-Suyûtî  de  İbn  Teymiyye’yi  desteklerler.  Daha fazla bilgi için Keşful Hafâ’ya55[55]  bakılabilir.

 

28. Müezzinin, Eşhedu Enne Muhammeden Resulullah... dediği esnada işaret parmaklarının içiyle gözlerin meshedilmesi, bunu yapanın

(s.a.s.)’in şefaatına nail olacağı, hadisi.56[56]

( مسح العينين بباطن أنملتي السبابتين عند قول المؤذن: أشهد أن محمدا رسول الله ... إلخ ، وأن من

فعل ذلك؛ حلت له شفعته صلى الله عليه وسلم)

Sahih değildir.

İbn Tâhir57[57]  hadisin sahih olmadığını söyler. eş-Şevkânî58[58]  ve es-Sahâvî59[59] de İbn Tâhir’e katılırlar.

 

29. Vakit geçmeden önce namazı kılmaya, ölümden önce de tevbe etmeye acele edin.60[60]

( عجلوا بالصلاة قبل الفوت ، وعجلوا بالتوبة قبل الموت )

Hadis uydurmadır. Ancak manası sahihtir.

 

30. İnsanların hepsi ölüdür; ancak alimler, alimler de hepsi helâk olmuştur; ancak amel edenler, amel edenlerin hepsi ise boğulmuştur; ancak ihlaslı olanlar, ihlaslı olanlar da büyük bir tehlike üzeredirler.

( الناس آلهم موتى ؛ إلا العالمون، والعالمون آلهم هلكى ؛ إلا العاملون، والعاملون آلهم غرقى ؛ إلا

المخلصون ، والمخلصون على خطر عظيم )

Hadis uydurmadır.

es-Sagânî aynı  kaynakta rivayeti nakleder ve şöyle der: « Bu hadis iftiradır ve fasih değildir ». Tasavvufcuların  sözlerindendir,  ancak  bazı   câhiller  bunu  Resûl  (s.a.s.)’e  nisbet etmişlerdir.

31. İsa’dan başka Mehdî yoktur.61[61]

( لا مهدي إلا عيسى )

Hadis münkerdir.

Muhammed b. Hâlid el-Cenedî hadisi; Ebân b. Sâlih’ten o da el-Hasen’den o da Enes’ten merfû olarak rivâyet etmiştir. Bu sened zayıf olup üç tane illeti vardır. İlki:   el-Hasenu’l-Basrî   hadisi   an   ane   sigasıyla   rivâyet   etmiştir   ve   kendisi müdellistir. İkincisi:    el-Hâfiz    İbn     Hacerî’n    de    belirttiği    gibi    Muhammed     b.    Hâlid bilinmemektedir. Üçüncüsü: Senedteki ihtilâf; bunu da el-Beyhakî belirtir. el-Beyhakî, Mehdî’nin çıkacağına dair gelen hadislerin hiç şüphesiz daha sahih olduğunu söyler. Bu  nedenle  ez-Zehebî  el-Mizân’da  bu  haberin  münker  olduğunu  bildirir.  es- Sâgânî ise, eş-Şevkânî’nin62[62]  naklettiği üzere, rivâyete uydurmadır der. Hâfız İbn Hacer63[63]  de, bu hadisin Mehdî hadislerine olan muhalefetinden dolayı  bunu kabul etmediğini işaret eder.

Bu  hadisi  Kâdiyâniyye  taifesi,  iddia  ettikleri  peygamberlerine  davet  etmek  için kullanırlar.  Bu,  sözde  peygamber,  kendinin  peygamber  olduğunu, sonrada  son zamanda  ineceği  müjdelenen  İsâ  b.  Meryem  olduğunu  iddia  etmiştir.  Yukarıdaki münker hadise binaen de İsâ’dan başka Mehdî’nin olmayacağını öne sürer. Anlayışı zayıf olan bir çok insan arasında bu kişinin daveti revaç bulmuştur. Zaten bâtıl olan her davet böyledir, ona sahip çıkıp davet eden insanlar hep bulunur.

 

32. Müminin artığı şifadır.

( سؤر المؤمن شفاء )

Bu sözün aslı yoktur. Bunun  böyle  olduğunu  Ahmed  el-Gazzî64[64]  ifâde  eder.  el-Aclûnî65[65]  de  buna katılır.

 

32. Mehdî, amcam Abbas’ın çocuğundandır.66[66]

( المهدي من ولد العباس عمي )

Hadis uydurmadır.

Râvilerinden  olan  Muhammed  b.  Velîd  el-Kuraşî  hadisi  tek  başına  rivayet etmiştir.  İbn  Adiy,  onun  hadis  uydurduğunu  söyler.  Ebû  Arûbe  ise  onun  yalancı olduğunu   bildirir.   el-Munâvî,67[67]    İbnu’l-Cevzî’den   naklederek   aynı   illetle   hadisi cerheder.  Böylece  es-Suyûtî’nin  bu  hadisi  el-Câmi’us-Sagir  de  nakletmesinin  hata olduğu anlaşılmış oldu. Hadisin uydurma olduğuna dâir bir başka delilde; Allâh Resûlû (s.a.s.)’in başka bir hadisiyle çelişmesidir. Hadis şöyledir; ( Mehdî benim zürriyyetimden, Fâtıma’nın çocuğundandır.)68[68] Bu hadisin senedi ceyyid (iyi) olup bütün ravileri güvenilirdir.

 

33. Tesbih ne güzel hatırlatıcıdır...69[69]

( نعم المذآر السبحة ... )

Bu söz uydurmadır.

es-Suyûtî  bu  hadisi  el-Munhâ  fis’sibha70[70]   da  zikretmiştir.  eş-Şevkânî71[71]de ondan nakleder. Her ikiside rivâyet hakkında bir şey söylemeyip susarlar. Ancak râvilerin bir kısmı bilinmemekte ve bazılarıda yalanla ittiham edilmişlerdir. Ayrıca hadis, mana olarak batıl manalar içermektedir, şöyleki;

İlki:  Boncuklarla  olan  tesbih  bid’attır,  çünkü  Peygamber  (s.a.s.)’in  zamanında olmayıp,  O’ndan  sonra  icâd  edilmiştir.  Lugat  alimleri,  tesbih’in  yeni  bir  kelime olduğunu  ve  Arablar’ın  bu  kelimeyi  tanımadığını  söylerler.  Bu  itibarla  nasıl  olurda, Allâh Resûlû (s.a.s.), Ashabına bilmedikleri bir şeyi tavsiye eder.

İbn Vaddâh el-Kurtubî,72[72]  Salet b. Behrâm’dan rivâyet ettiği bir eserde; (İbn Mesûd boncuklarla tesbih çeken bir kadına uğrar, onları kopartıp atar. Sonrada taşlarla tesbih çeken bir adama gelir ve ayağı ile vurur. Ardından şöyle der:  «  Çok  ileriye  gittiniz!  Karanlık  bid’atlara  daldınız!  Muhammed  (s.a.s.)’in Ashâbını ilimde geçtiniz! »)

Bu  eserin  senedi  Salet’e  kadar  sahihtir,  kendisi  güvenilir  bir  râvi  olup  tabii’nin etbasındandır. Ancak sened munkatidir (kesiktir).

İkincisi: Boncuklarla tesbih çekmek Allâh Resûlû (s.a.s.)’in yoluna muhaliftir. Bu konuda Abdullâh b. Amr şöyle der: ( Allah Resûlû (s.a.s.)’i sağ eliyle tesbih çekerken gördüm)73[73] Ayrıca Allâh Resûlû (s.a.s.)’in bazı hanımlarına verdiği emre de uymamaktadır.

Şöyle der: ( Sizlere Subhânâllâh, Allâhu Ekber deyip Allâh’ı eksiklikten tenzih etmeyi emrederim.  Gaflet  edipte  Lâ  İlâhe  İllalâh’ı  unutmayın, parmaklarınızla  tesbih çekin çünkü onlar sorulur ve konuşturulurlar.) Bu hadis hasendir. Hadisi Ebû Dâvud ve diğerleri rivâyet etmişlerdir. el-Hâkim ve ez -Zehebî hadisin sahih   olduğunu   söylerler.   en-Nevevî   ve   el-Askalânî74[74] ise hasen   hükmünü vermişlerdir. Birde bu hadise şahid olan Âişe (r.anha)’ya mevkûf olan rivâyeti de Ebû Dâvud tahrîç etmiştir. Boncuk   ve benzerleriyle   tesbih   çekmenin   meşrûluğuna   dâir   yukarıda   es- Suyûtî’nin ismi geçen risalesinde naklettiği iki hadise gelince: İlki:  Sad  b. Vakkâs’tan;  Kendisi  Allâh  Resûlû  (s.a.s.)  ile  bir  kadının  yanına giderler,  kadının  önünde  tesbih  çektiği  çekirdek  veya  taşlar  vardır.  Allâh  Resûlu (s.a.s.) şöyle der: (Sana  bunda  daha  kolay  veya  daha  faziletli  olanı  bildireyimmi?  Diyerek şöyle buyurur; «Subhânallâhi Adede Mâ Halaka Fi’s-Semâi...»)75[75]ez-Zehebî  ve  İbn  Hacer,  râvilerden  olan  Huzeyme’nin  bilinmediğini  söylerler. Saîd b. Hilâl ise şuuru bozulduğundan hadisleri karıştırmıştır. Bazı güvenir raviler de Huzeyme’yi zikretmemişlerdir. Dolayısıyla hadis hakkında hasen hükmünü veren et- Tirmizî ile, sahih hükmünü veren el-Hâkim hata etmişlerdir.

Yukarıda zikri geçen illetleri bilmeden veya görmemezlikten gelen çağdaş  bazı hevâ ehli, bu tür hakikatları bilmiyormuş gibi hareket eden şeyhleri yâni Abdullâh el- Gumâri’yi   taklid   ederler.   Bu   kişi   bu   hadisi   Kenz’in76[76]    de   nakleder,   böylelikle müridlerine boncuklarla tesbih çekmeyi sonra da boyunlarına takmayı câiz kılar!

İkincisi: Safiyye Şöyle der: (Allâh  Resûlû  (s.a.s.)  önümde  tesbih  çektiğim  dört  bin  tane  çekirdek olduğu halde yanıma geldi. Dedi ki :« Ey Huyeyye’nin kızı bu nedir»?! Dedim ki: « Onlarla tesbih çekerim ». Dedi ki: « Başında durduğumdan beri bundan daha fazla tesbih ettim ». Dedim ki: « Ey Allâh’ın Resûlû banada öğretsene »! Dedi ki: « Şöyle de: Subhânallâhi Adede Ma Halakallâhu Min Şey’in...»)77[77] et-Tirmizî  hadise  zayıf  hükmünü  şu  sözüyle  verir:  Bu  hadis  garîbtir...hadisin isnâdı bilinmemektedir. Râvilerinden olan Hâşim b. Saîd hakkında Hâfız İbn Hacer78[78]    zayıf olduğunu söyler.

Ayrica yukarıda geçen iki hadisin zayıf olduğuna bir başka delilde,  bu hâdisenin İbn Abbâs’tan sabit olmasıdır ki, rivâyette tesbih için kullanılan taşlardan bahsedilmemektedir. Hadisin lafzı şöyledir: (Cuveyriyye’den; Peygamber (s.a.s.) Cuveyriyye kendi mescidinde olduğu halde sabah namazının akabinde onun yanından çıkar. Duhâ namazını kıldıktan sonra  döner  ve  Cuveyriyye’yi  oturur  halde  bulur  ve  şöyle  der: «  Hâlâ  seni bıraktığım hâl üzeremisin »? Cuveyriyye « evet » der. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurur: « Ben senden sonra üç defa dört tane kelime söyledim. Eğer bugün senin  söylediğinle tartılacak  olursa  ağırlıkta  aynı   gelirdi:  ‘Subhânallâhi  ve bihamdihi; adede halkihi, ve ridâ nefsihi, ve zinete arşihi, ve midâde kelimâtihi’».)79[79]

Bu sahih hadis iki şeye delalet eder:

İlki: Bu hâdisede ki kişi Cuveyriyye’dir, yukarıdaki ikinci hadiste geçen Safiyye değildir.

İkincisi: Hâdisede geçen taşlar ile tesbih münkerdir. Bunu yukarıda geçen İbn Mesûd’un  karşı  çıkması  da desteklemektedir.  İbn Mesûd’un medresesinden mezûn olan  İbrâhîm  b.  Yezîd  en-Nehaî  el-Kûfî,  kızının  tesbih  iplerini  sarması  için  yardım etmesini yasaklardı.80[80] Diğer taraftan biri gelipte, parmaklar ile olan tesbihin, adet çoğaldıkça sayısının muhafazasının imkansız olduğunu söylerse, ona şöyle deriz: Bu karmaşalığa sebeb diğer  bir bid’attır.  Yâni  dinimizde  gelmediği  şekilde,  Allâh’ın  çokça  belirli  bir  sayıda zikredilmesidir.  İşte  bu  bid’at  boncuklarla  tesbih  bid’atına  götürür. Sahih  sünnette sabit olan en çok zikir adedi yüz’dür. Bunu da âdet edinen kişi kolaylıkla yanlışsız bir şekilde  yapabilir.  Parmaklarla  tesbihin  daha  faziletli olduğuna  ittifak  etmelerine rağmen, boncuklarla yapılan tesbih parmaklarla sünnet olan tesbihi fiilen bitirmiştir. Birde  insanlar  bu  bid’at  ile  yeni  icatlar getirmişlerdir.  Tarikatçılar  bunu  boyunlarına bile asarlar. Şeyhleri olan Abdullâh el-Gumârî, tesbihin boyuna asılmasını  yazıcının kalemi  kulağına koymasına  kıyas  ederek,  bunda  bir  sakıncanın  olmadığını  söyler! Ancak boncuklarla tesbih hadisi görüldüğü gibi uydurmadır. Bazılarıda hem seninle konuşur hemde elindeki tesbihiyle tesbih çeker veya senin sözüne kulak verir. Kimi

de selâmı telaffuz etmeden tesbihini kaldırarak alır. Bu bid’atın daha birçok yanlışlığı vardır. Şairin dediği gibi: Her türlü hayır selefe uymadadır, Her türlü şerde halefin bid’atındadır.

 

34. Hatib minbere çıktığında, namazda yoktur, konuşmakta

( إذا صعد الخطيب المنبر ؛ فلا صلاة ، ولا آلام )

Bu rivâyet batıldır.

Halk  arasında  bu  lafızla  şöhret  bulmuş  olup,  bazı  beldelerde  minberlere  dahi asılmıştır. Bu rivâyeti Taberânî el-Kebir’de İbn Umer’den merfu olarak rivâyet etmiştir. Rivâyetin  lafzı şöyledir: (Biriniz   mescide       girdiğinde   imam   minberde       ise,   bitirinceye   kadar namazda yoktur, konuşmakta).

Râvilerinden  olan  Eyyub  b.  Nuheyk  hakkında,  Ebu  Hâtim:  «  Bu  kişinin  hadisi zayıftır  »  der.  el-Heysemî       bu  râvinin  metrûk  olduğunu  ve  bir çok  ilim  ehlinin  o’nu zayıf kıldığını söyler. İbn Hacer de « bu hadis zayıftır der ».81[81]

Senedi  zayıf  olmasına  rağmen  bu  hadise  bâtıl  hükmünün  verilmesi  iki  sahih hadise olan muhalefetindendir:

İlk hadis: ( Biriniz cuma namazına geldiğinde imam (minbere) çıktı ise iki rekat kılsın) Bu hadisi Buhârî ve Müslim Câbir (r.a.) dan merfû olarak rivâyet etmişlerdir. Câbir’den gelen başka bir rivâyette; ( Bir adam, Allâh Resûlu (s.a.s.) cuma günü hutbe verir iken gelir. Resûl (s.a.s.) ona: « Namaz kıldın mı?» der. O da « Hayır » deyince. « Öyleyse kalk ve iki rek’at kıl » der. ) Bu hadisi Müslim rivâyet etmiştir.

Bu   sahîh   hadisler,   imamın   hutbeye   çıkmasından   sonra   camiye   girenin, oturmadan önce iki rek’at namaz kılması gerektiğini vurgular. Ancak daha yukarıdaki hadis  bunu  yasaklamaktadır!  Katmerleşmiş   cehâletten  dolayı   bazı   hatiblerin  bu namazı kılanlara mâni olmaya çalıştıklarını görürsün. Bunların Allâh’ın şiddetli tehdidi altına girmelerinden korkulur. Âyette ; (Namaz kılarken bir kulu menedeni gördünmü? ) (el-Alak) buyrulmaktadır. Başka bir ayette ise Allâh’u Teala şöyle buyurur: (Onun  emrine  aykırı  davrananlar,  başlarına  bir  belâ  gelmesinden  veya kendilerine çok acıklı bir azap isâbet etmesinden sakınsınlar ). (Nur, 63)

İkinci hadis: (Cuma  günü  imam  hutbe  verirken     arkadaşına  dinle  dediysen,  boş  söz etmişsindir ). Buhârî ve Müslim rivâyet etmiştir. Bu hadis, (imam hutbe verirken) sözü mefhûmuyla şuna delâlet   eder: İmam hutbe  vermediği  sürece  kelâma  bir  mâni  yoktur. Bunu,  Umer  (r.a.)’nun dönemindeki tatbikat desteklemektedir. Salebe b. Ebî Mâlik şöyle der: (İnsanlar  Umer  b.  el-Hattâb  minbere  oturduğunda  müezzin  susana  kadar konuşurlardı, Umer minberde ayağa kalktığında, her iki hutbeyi bitirene kadar hiç kimse konuşmazdı. ) Bunu Mâlik82[82]  ve et-Tahâvî83[83]  rivâyet etmiştir. İkisininde isnâdı sahihtir.

Böylece  imamın  minbere  çıkması  değilde,       sözünün  konuşmayı  kestiği  ve imamın  minbere  çıkmasının  tahiyyetu’l-mescid  namazını   kılmaya  mâni olmadığı ortaya çıkmaktadır. Bu da yukarıda geçen hadisin batıl oluşuna delildir.

 

35. Sarık ile kılınan namaz sarıksız kılınan namazın yirmi beşine eşittir. Sarık ile kılınan cuma namazı sarıksız kılınan cumanın yetmişine eşittir. Gerçekten melekler sarıklıların cumasına katılırlar, güneş batana dek sarıklılar üzerine salât getirirler.

( صلاة بعمامة تعدل خمسا وعشرين صلاة بغير عمامة، وجمعة بعمامة تعدل سبعين جمعة بغير عمامة.

إن الملائكة ليشهدون الجمعة معتمين، ولا يزالون يصلون على أصحاب العمائم حتى تغرب الشمس )

Bu hadis uydurmadır.

İbn  Neccâr  rivâyet  etmiştir.  İbn  Hacer84[84]   «  Bu  uydurma  bir  hadistir  »  der. Bunuda  es-Suyûtî  Zeyl  el-Ehâdis  el-Mevdûa85[85]  naklederek bu  hükme  katılır.  İbn Arrâk86[86]  da aynı şekilde buna uyar. Sonradan  es-Suyûtî  bunu  unutarak       hadisi  el-Câmiu’s-Sagîr  de  zikreder.  el- Munâvi,  eserin  Şerh’inde  İbn  Hacer’in  hadise  uydurma  dediğini  naklederek  es- Suyûti’nin hata ettiğini belirtir.

Aslında    es-Suyûtî     mezkur     eserinde    uydurma     hadisleri    zikretmeyeceğini bildirmiştir,  ama  kendisi  dahi  başka  kitablarında  bazı  hadislerin uydurma  olduğuna hükmetmiştir. Dolayısıyla hakkı kişilerle tanıma, önce hakkı bil, böylece kişileri tanırsın. Hâfız b.   Hacer, selim olan aklın onaylamadığı ve hadiste vadedilen sevabtaki mubâlağadan  dolayı,  buna  uydurma  hükmünü  verir.  Eğer  bunlar  olmasaydı  hadisi zayıf kılmakla yetinirdi. Çünkü senette ithâm olunan kimse yoktur. Bunu bu şekilde anladıysan aşağıdaki hadisin hükmünü daha iyi anlarsın.

 

36. Sarık ile kılınan iki rek’at, sarıksız kılınan yetmiş rek’attan daha hayırlıdır

( رآعتان بعمامة خير من سبعين رآعة بلا عمامة )

Hadis uydurmadır.

es-Suyûtî  bunu  el-Câmiu’s-Sagir  de  zikreder.  ed-Deylemî’nin  Musned  el- Firdevs’te Cabir’den rivâyet ettiğini bildirir. Bir önceki hadiste olduğu gibi, uygun olan hadisi  Zeyl  el-Ehâdis  el-Mevdûa  kitabına  almasıydı.  Çünkü  sarıkla  kılınan  namazın sevabındaki mubâlağa bunda daha da fazladır. Aslında hadisi Ebû Nuaym rivâyet etmiş olup, ondan da ed-Deylemî almıştır. Hadisin   râvilerinden   olan   Târık   b.   Abdurrahmân’ı   el-Buhârî   ed-Duafâ’da zikreder,  el-Hâkim  de, «hafızası  kötüdür  »  der.  es-Sahâvî  bu  hadisin  sabit olmadığını söyler. Hâfız  b.  Receb  el-Hanbelî’nin  ilel  et-Tirmizî’ye87[87]  yaptığı  şerhte  şöyle  gelir: Ahmed  b.  Hanbel’e  sarıklı  kılınan  namazın  sarıksız  kılınan  namazdan  yetmiş  defa daha faziletli olduğuna dair hadis sorulduğunda, « bu yalandır, bu batıldır » der.

 

37. Sarıkla kılınan namaz onbin hasenata eşittir

( الصلاة في العمامة تعدل بعشرة آلاف حسنة )

Hadis uydurmadır.

ed-Deylemî88[88]  senediyle Ebân’dan oda Enes’ten merfû olarak rivâyet etmiştir. Bunu es-Suyûtî Zeyl Ehâdis el-Mevdûa’da89[89]  zikrettikten sonra « Ebân ithâm edilmiştir » der. İbn Arrâk Tenzîh eş-Şerîa’da90[90]  es-Suyûtî’ye hadisin bu hükümde tabi olmuştur. es-Sahâvî’de el-Makâsıd 91[91]  adlı kitabında İbn Hacer’e uyarak « Bu hadis uydurmadır » der.

Bu üç hadisin uydurma olduğuna dâir hiçbir şüphe yoktur. Çünkü hikmet sahibi olan  eş-Şârî  işleri  doğru  bir  terâzi  ile  ölçer.  Dolayısıyla  sarıkla  kılınan  namazın sevabının,  cemaatla  kılınan  namazın  sevabıyla  aynı  olması  veya  kat  ve  kat  daha fazla  olması  makûl  değildir!  Sonra  cemaat  namazının  hükmüyle,  sarık  bağlamanın hükmü  arasında  çok  büyük  fark  vardır.  Sarık  hakkında       söylenecek  en  son  hüküm müstehab olduğudur. Ancak tercih edilen; sarığın âdet olan sünnetlerden olduğudur. Sarık  ibâdet  olan  sünnetlerden  değildir.  Cemaat  namazına  gelince,  en  azından müekked sünnet olduğu söylenmiştir. Ayrıca namazın şartlarından olduğu, namazın cemaatsız   sahih   olmayacağı   da   söylenmiştir.   Doğru   olan   görüş   ise,   cemaat namazının   farz   (vacib)   olduğudur.   Ama   terkedildiğinde   kişi   şiddetli   bir   günah kazanmasına rağmen   namazı sahihtir. Bunun için nasıl olur da Alîm ve Hakîm olan Allâh,  bunun  sevabını  sarıkla  kılınan  namazla  eşit,  bizzat  daha  aşağıda  bir  derece kılsın. Herhalde Hâfız b. Hacer bu manâyı hesaba katarak hadis hakkında uydurma hükmünü verir.

Bu  tür  uydurma  hadislerin  kötü  tesirlerinden  ve  hatalı  yönlendirmelerinden  bir tanesi  de;  bizler  bazı  insanların  namaza  girmek  istediklerinde  başlarına  mendil bağladıklarını   muşâhede   ederiz.   Zannınca   bu   zikredilen   sevaba   nâil   olacaktır. Halbuki bu kişi, nefsini temizleyen ve tezkiye eden bir amel işlememiştir.

Garib  olan  tarafı  da  şudur:  Bazıları  sakallarını  keserek  bu  günahı  işlerler. Namaz için kalktıklarında sakallarını kesmelerinden dolayı hiç bir eksiklik duymazlar, ve  bu  onları  hiçmi  hiç  ilgilendirmez.  Ancak  sıra        sarıkla  namaz  kılmaya  gelince, onlara  göre  bu  ihmal  edilmemesi  gereken  bir  iştir! Buna  delil  de  şu  durumlarıdır: Sakallı   birisi  namaz  kıldırmak  için  öne  geçtiğinde  sarıklı   değil  ise,  ondan  razı olmazlar.  Eğer  sarıklı  birisi,  sakalını kesme  günahıyla  birlikte  namaz  kıldırmak  için öne  geçse,  bu  onları  rahatsız  etmediği  gibi  buna  ehemmiyette  vermezler.  Böylece Allâh’ın dinini tersine çevirmişler. Allâh’ın haram kıldığını mubâh, mubâh kıldığını da vacib kılmışlardır.

Eğer  sarığın  fazileti  sabit  olmuş  olsaydı,  müslüman  kişinin  normal  hallerinde zinet olarak kullanması istenilirdi. Tâ ki bununla diğer insanlardan ayrılmış olsun. Asıl maksad, ödünç olarak alınan sarıkla sayılı dakikalarda eda edilen namaz değildir, ki bitirir  bitirmez  alınıp  cebe  yeniden  hapsedilsin!  Çünkü müslüman  kişinin  namaz dışındaki sarığa olan ihtiyacı, namazın içindeki ihtiyacından daha fazladır. Özellikle mümin ile kafirin giyeceklerinin karıştığı  bu asırda, sarık müslümanın şiarı  olup onu kafirlerden ayırır durumdadır.

Sakal hakkında ise, Allâh Resûlu (s.a.s.) şöyle buyurur: ( Müşriklere muhâlefet edin,  bıyıkları  kısaltın  ve  sakalları  bırakın  )  Bu  hadisi  Buhârî  ve Müslim rivâyet etmiştir. Namaza başlarken, ödünç sarığın koyulması,  namaz için insanın yüzüne ödünç sakal  koyması  gibidir.  Bu  ödünç  sakalı  muşâhede etmesek  bile,  günün  birinde Avrupalıların taklidi babından müslümanların arasında yayılması  hiçte uzak değildir. ed-Dimaşk’ta neşrolunan (2485) sayılı 1364 hicri tarihli   el-Alem dergisinde şöyle bir haber  vardır:  «  Londra-  Lordlar  meclisi  toplandığında  hava  sıcaklığı  artar,  başkan ödünç olan sakallarını çıkarma iznini verir!»

 

38. Güzel kadının yüzüne ve yeşilliğe bakmak görmeyi arttırır 92[92]

( النظر إلى وجه المرأة الحسناء والخضرة يزيدان في البصر )

Hadis uydurmadır. ez-Zehebî el-Mizan’da bu haberin bâtıl olduğunu ifade eder. İbn Kayyım ise, bu hadis ve benzerlerinin zındıkların uydurması  olduğunu söyler. es-Sagânî ehâdis el- Mevdûa93[93]    adlı   kitabında  rivayeti  zikreder.  Maalesef  es-Suyûtî  bu  ve  benzeri hadisleri el-Câmiu’s-Sagîr’ine almıştır.

 

39. Kim bir hadis söylerde onun yanında aksırılırsa; o haktır 94[94]

( من حدث حدیثا ، فعطس عنده ؛ فهو حق )

Hadis batıldır.

İbnu’l-Cevzi95[95]  rivâyete  batıl  demektedir.  Ebû  Hâtim  de  bu  yalan  bir  hadistir demiştir.  eş-Şeyh  Aliyyu’l-Kârî96[96]   İbn  Kayyım’dan  şöyle  nakleder:  «  Bazı insanlar  bu  hadisin  senedinin  sahih  olduğunu  söyleseler  bile,  his  bunun  uydurma olduğuna şahittir... Peygamber (s.a.s.) den rivâyet olunan bir hadisin yanında yüzbin kişi aksırsa dahi, aksırma ile hadise sahih hükmü verilmez...»

 

40. Sözün en doğrusu, yanında hapşurulandır 97[97]

( أصدق الحديث ما عطس عنده )

Bu hadiste batıldır.

 

41. Namaz dirhem mikdarı kandan dolayı iade edilir. Başka bir lafız da ise : Elbisede dirhem mikdarı kadar kan varsa, elbise yıkanır ve namaz iade edilir.98[98]

( تعاد الصلاة من قدر الدرهم من الدم ) وفي لفظ: ( إذا آان في الثوب قدر الدرهم من الدم ؛ غسل

الثوب، وأعيدت الصلاة )

Hadis uydurmadır.

İbn  Hibbân  şöyle  der:  «  Bu  haber  şüphesiz  uydurmadır.  Allâh  Resûlu  (s.a.s.)  bunu söylememiştir.  Bunu  Kûfe  Ehli  uydurmuştur.  (Râvilerinden  olan)  Ravh  sika  (güvenilir) ravilerden uydurma rivâyetlerde bulunur.» İbn  Hibbân’ın  bu  sözüne  ez-Zeylaî99[99]   ve  İbnu’l-Mulakkan100[100]   da  katılmıştır.  el- Buhârî’de « bu hadis batıldır » der.

Hadis başka bir yol ve lafızla da gelmiştir:

 

42. Dirhem mikdarı kan yıkanır ve ondan dolayı namaz iade edilir.101[101]

( الدم مقدار الدرهم ؛ يغسل، وتعاد منه الصلاة )

Hadis uydurmadır.

Râvilerinden olan Nuh b. Meryem yalancıdır. Bu hükme ez-Zeylaî de katılır. Ancak bu ve bir önceki rivâyeti es-Suyûtî el-Câmi de zikreder!!! Bu hadis, Hanefî mezhebinin, mugallaza olan necâsetin dirhem mikdarı kadar olduğuna dair  delilidir.  Bu  hadisin  uydurma  olduğunu  anladıysan,  böyle  bir sınırlamanında  batıl olduğunu  bilirsin.    Dirhemdende  daha  az  olsa  bile  necasetten  kaçınmak  farzdır.  Çünkü temizliği emreden hadisler geneldir.

 

Devamı>>
Facebook beğen
 
 
23.09.2007 Tarihinden BeriToplam 105779 ziyaretçiKişi zİyaret Etti
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol