Uydurma Hadisler 5

104. Cuma günü camilerin kapısında, Allâh’ın muvekkel melekleri vardır. Bunlar beyaz sarıklılar için istiğfarda bulunurlar.

( إن لله ملائكة موآلين بأبواب الجوامع يوم الجمعة ، يستغفرون لأصحاب العمائم البيض )

Bu hadis uydurmadır.

Ravilerinden olan Yahyâ b. Şebîb el-Yemânî bâtıl hadisler rivâyet eder. Bunu bu şekilde ifade eden İbnu’l-Cevzî’ye211[211]  es-Suyûtî212[212]  ve  İbn Arrâk213[213]  ta katılır. Sarığın fazileti hakkında Nebî (s.a.s.)’in giymesinden başka hiç bir sahih hadis gelmemiştir.

 

105. Hendek günü Ali b. Ebî Talib’in Amr b. Abd Ved ile olan mubârezesi, kıyamet gününe kadar ümmetimin amellerinden daha faziletlidir.214[214]

( لمبارزة علي بن أبي طالب لعمرو بن عبد ودٍّ يوم الخندق أفضل من أعمال أمتي إلى يوم القيامة )

Bu hadis yalandır.

Hadis’i  tahriç  eden  el-Hâkim  rivâyetin  hükmü  hakkında  sukût  eder,  bunun üzerine ez-Zehebî Telhîsu’l-Müstedrek’te şöyle der: « Bunu iftira eden Rafiziyi Allâh rezil kılsın. » Bu rivâyetin illeti Ahmed b. İsâ el-Haşşab adlı râvidir. Çünkü yalancı birisidir. Ali  (r.a.)’nun  Amr  b.  Ved  ile  olan  mubarezesi  ve  onu  öldürmesi  olayı  siyer kitablarında meşhûrdur. Olayın sahih ve müsned bir tarîk’i yoktur, mürsel ve mu’dal rivâyetlerdir.

 

106. Nebî (s.a.s.) oruçlu olduğu halde, gündüzün sonunda misvak kullanırdı.215[215]

( آان يستاك آخر النهار وهو صائم )

Bu hadis bâtıldır.

İbn  Hibbân  hadisin  illetinin  Ahmed  b.  Abdullah  Meysere  olduğunu  şöyle  ifâde eder: « Meysere ile ihticâc edilmez, hadisin Nebi (s.a.s.)’e kadar ref edilmesi batıldır. Sahih olan, bunun İbn Umer’in fiili olduğudur. » ez-Zeylai bu görüşe Nasbu’r-Râye216[216]  adlı kitabında katılır. Nebî (s.a.s.)’in umum ifâde eden, oruçlu kişinin istediği vakitte, ister gündüzün evveli,  isterse  sonunda  misvak  kullanmasının  meşrû  olduğuna  dair  bu  konuda aşağıdaki sahih hadisi yeterlidir:

( لولا أن أشق على أمتي ؛ لأمرتهم بالسواك عن آل صلاة )

(Ümmetime zorluk vermeyeceğini bilseydim ; her namazdan önce onlara misvağı emrederdim)217[217]

 

107. Allâh’a en sevgili isim ler kendisiyle ibâdet olunan (isimlerdir)218[218]

( أحب الأسماء إلى الله ما تُعُبِّدَ به )

Bu hadis uydurmadır.

İbn Mes’ud kanalıyla gelen bu rivâyetin tamamı şöyledir: (Allâh  Resûlu  (s.a.s.)  kişinin  kölesini  veya  çocuğunu  Hâris,  Murre,  Velîd, Hakem, Eba’l-Hakem, Eflah, Necîh veya Yesâr olarak  isimlendirmesini yasaklamıştır.  Sonra  da  şöyle  demiştir:  «  Allâh’a  en  sevgili  isimler  kendisiyle ibâdet olunan (isimlerdir). İsimlerin en sadık olanı da Hemmâm dır ») İbn Maîn ve ed-Dârekutnî râvilerinden olan Muhammed b. Muhsan el-Ukkâşî’nin hadis uydurduğunu söylemişlerdir.

 

108. Allâh’a  en sevgili isimler (kendisiyle) ibâdet olunan ve hamdedilendir.

( أحب الأسماء إلى الله ما عُبِّدَ وما حُمِّدَ )

Bu hadisin aslı yoktur. es-Suyûtî219[219]  ve diğer ilim ehli bunu bu şekilde beyan etmişlerdir. el-Münzirî  bu  rivâyeti,  et-Tergîb220[220]   adlı  kitabında  Müslim,  Ebû  Dâvud,  et- Tirmizî ve İbn Mâce’ye nisbet ederek fâhiş bir hataya düşmüştür. Konuyla ilgili gelen  sahih bir rivâyette Nebî (s.a.s.) şöyle buyurur:

( أحب الأسماء إلى الله عبد الله وعبد الرحمن )

( Allâh’a en sevgili isimler; Abdullâh ve Abdurrahmân’dır )221[221] İbn  Hazm,  Abdu’l-Uzza  ve  Abdu’l-Kabe  gibi  Allâh’tan  başkasına  ibâdeti  içeren isimlerin haramlılığı konusunda ilim ehlinin ittifakını nakleder. İbn Kayyım’da Tuhfetu’l- Mevdud’ta222[222]  buna  katılır.  Dolayısıyla  Abdu’ali ve  Abdu’l-Hüseyn  gibi  Şî’a  indinde kullanılan  böyle  isimlerle  adlandırmak  da  helâl  değildir.  Yine  Ehlî  Sünnet’ten  bazı câhillerin  yaptığı  gibi;  Abdu’n-Nebî  veya  Abdu’r-Resûl  olarak  adlandırmalarıda  helâl değildir.

 

109. Kim aşık olurda, gizler ve namuslu kalırsa öldüğünde şehid olarak ölmüştür.223[223]

( من عَشِقَ ، وآَتَمَ ، وعَفَّ ، فماتَ ؛ فهو شهيدٌ )

Bu hadis uydurmadır.

Ravilerinden olan Suveyd b. Saîd el-Hadesânî ve Ebu Yahyâ her ikisi de zayıftır. İbn Mulakkan şöyle der: « İmamlar bu hadisin illetinin Suveyd olduğunu söylerler. İbn  Adiy,  el-Hâkim,  el-Beyhakî,  İbn  Tâhir  ve  başkaları  bu  hadisin  Suveyd  b.  Saîd’in münker rivayetlerinden olduğunu belirtirler. Yahya b. Maîn ise şöyle der: Eğer benim atım ve okum olsaydı onunla savaş ederdim.»224[224] Bu  hadis,  sened  yönüyle  zayıf  olup,  İbn  Kayyım  tarafından mana  yönüyle reddedilmiş ve uydurma olduğuna hükmetmiştir. Zâdu’l-Meâd adlı kitabın da şöyle der: « Allah Resûlü üzerine uydurulan hadise aldanma        ( hadisi iki yoldan zikrederek devam eder ), çünkü bu hadis Resulullâh (s.a.s.) ait olduğu sahih değildir. Onun sözü olması mümkün değildir. Çünkü şehitlik Allâh katında yüksek bir derecedir, sıddîklerin derecesine  yakındır.  Şehitlik  için  amel  ve  şartlar  vardır.  Bunlar  onun  gerçekleşme şartıdır. Bu şartlar iki çeşittir: Genel ve özel. Özel olan , Allâh yolunda şehitliktir.

Genel  olan  ise,  Sahih’te  zikredilen  beş  tanesidir  ki,  aşk  bunlar  arasında  yoktur. (Allâh’a olan) sevgide şirk (ortak koşma), kalbteki Allâh sevgisini boşaltmak, kalbi, ruhu ve  sevgiyi  başkasına  bağışlamak  demek  olan  aşk,  nasıl  şehitliğe  ulaştıran  bir  şey olabilir?  Bu  imkansızdır.  Çünkü  görüntü  aşkının  kalbi  bozması,  her  türlü  bozmanın üstündedir, hatta ruhu sarhoş  eden, Allâh’ı  anmaktan ve sevmekten, O’na yakararak lezzet  almaktan  ve  O’na  yakın  olmaktan  alıkoyan,  kalbin  başkasına  tapınmasını gerektiren  bir  ruh  şarabıdır.  Çünkü  aşığın  kalbi,  sevdiğine  kulluk  eder,  hatta  aşk kulluğun özüdür. Zira kulluk, boyun eğmenin en yücesi, sevgi, tevazu ve yüceltmedir. Kalbin Allâh’tan başkasına kulluğu, seçkin muvahhidlerin ve evliya’nın derecesine nasıl ulaştırabilir?! Bu hadisin isnadı  güneş  gibi olsaydı  bile, galat ve vehim olurdu. Çünkü Resulullâh (s.a.s.)’den rivâyet edilen hiç bir sahih hadiste aşk sözü geçmemiştir.

Sonra  aşkın  helâl  olanı  var,  haram  olanı  vardır.  Böyle  olunca  Resul  (s.a.s.)’in, aşkını   gizleyen   ve   namuslu   kalan,   her   aşığın   şehid   olduğuna   hükmettiği   nasıl düşünülebilir?  Başka  birinin  karısına  aşık  olanın,  merdân  ve  zanilere  aşık  olanın aşkıyla  şehitler  derecesine  ulaştığını  nasıl  söyleyebilirsin?  Bu,  Resulullâh  (s.a.s.)’in dininden zarureten bilinene aykırıdır. Ayrıca aşk, Yüce Allâh’ın şer’an ve kaderen ilaç verdiği hastalıklardan biridir. Aşkın tedavisinin, şayet haram bir aşksa vâcib ve ayrıca müstehab olanı vardır.

Resulullâh  (s.a.s.)’in  kendilerinin  şehid  olacağını  belirttiği  hastalık  ve  afetleri incelediğinde; bunların tâun, karın ağrısı, delilik, yanma, boğularak, ve hamile olarak ölmek  gibi  tedavisi  olmayan  hastalıklar  olduğunu  görürsün.  Çünkü  bunlar,  kulun  bir rolü  olmayan  ve  ilacı  da  bulunmayan  Allâh’ın verdiği  âfetlerdir.  Sebebleri  haram değildir. Ayrıca bunlar dolayısıyla, aşkın ortaya çıkardığı kalbin bozulması ve Allâh’tan başkasına tapınması gibi sonuçlar doğmaz. Bu hadisin Resulullâh (s.a.s.)’e nisbetinin ibtâl konusunda bu açıklama yetmezse, bunu ve illetlerini bilen hadis âlimlerine uyman gerekir. Çünkü, hiçbir hadis imamının bu  hadisi,  sahih  hatta  hasen  gördüğü bilinmemekte. Bununda ötesinde ( senedde ki ravilerden        olan ) Suveyd’i münker görmüşler, onu büyük bir cürüm işlemekle itham etmişler.  Bu  hadisi  rivayet  etmesi  sebebiyle  bazı  muhaddisler  onunla  şavaşı  helâl görmüşlerdir.»225[225]

Sözün özü bu hadisin isnadı zayıf metni de uydurmadır. Allâh en doğrusunu bilir.

 

110. İlim Çin’de olsa bile taleb ediniz.226[226]

( اطلبوا العلم ولو بالصين )

Bu hadis batıldır.

Râvilerinden olan Ebû Atike Turayf b. Süleyman’ın hadisi metrûktur. Bu rivâyeti İbnu’l-Cevzî Mevduâtın da zikrederek   İbn Hibban’ın bu rivayet hakkında bâtıl ve aslı olmadığına dair sözünü nakleder. es-Sehâvî  el-Makâsıd ta bu hükme katılır.

Ancak yukarıdaki rivâyete ilave olarak zikredilen;

( فإن طلب العلم فریضة على آل مسلم )

( Muhakkak ilmin talebi her müslümana farzdır) Ziyadeliği  hakkında  el-Albânî  yirmiye  yakın  tarîk  (yol)  bulduğunu  dolayısıyla hasen hükmünü verdiğini belirtir.

 

111. Sünnetten olan, kişinin bir teyemmümle bir namaz kılmasıdır. Sonra diğer namaz için tekrar teyemmüm yapar.227[227]

( من السنة أن لا يصلي الرجل بالتيمم إلا صلاة واحدة، ثم يتيمم للصلاة الأخرى )

Bu hadis uydurmadır.

Ravilerinden  olan  el-Hasen  b.  Ammâra’nın  hadis  uydurduğunu  Şube,  İbnu’l- Medînî ve Ahmed b. Hanbel belirtirler.

Dolayısıyla   İbn   Hazm’ın   el-Muhalla228[228]    adlı   eserinde   de   ifade   ettiği   gibi; teyemmüm  alan  kişi,  teyemmümü  hades  ile  veya  suyun bulunmasıysa  bozulmadığı sürece istediği kadar farz ve nafile namaz kılabilir.

 

112. Kadınlara danışın ve onlara muhalefet edin.

( شاوروهُنَّ - يعني النساء - وخالفوهُنَّ )

Bu hadisin aslı yoktur. Bunun böyle olduğunu es-Sahâvî ve el-Münâvî beyan ederler. Ömer (r.a.)’ya nisbet olunan başka bir lafızda:( Kadınlara muhalefer edin çünkü onlara muhalefette bereket vardır )229[229] Bu senedin  iki tane illeti vardır dolayısıyla zayıftır. Hadis   ve   eser   mana   olarak     katiyen   sahih   değildir.   Çünkü   Nebî   (s.a.s.) Hudeybiyye  anlaşmasında  ona  uymaları  için,  sahabesi  önünde  deve  boğazlamasına işaret eden hanımı Umm Seleme’ye muhâlefette bulunmamıştır.

 

113.  Kadına itaat etmek pişmanlıktır.230[230]

( طاعة المرأة ندامة )

Bu hadis uydurmadır.

Râvilerinden  olan  Anbese  b.  Abdurrahman,  hadis  uydurur.Diğer  bir  râvi  olan Osman  b.  Abdurrahman  mechûl  râvilerden  tuhaf  rivâyetlerde  bulunur.  Dolayısıyla İbnu’l-Cevzî hadisi el-Mevdûât231[231]  adlı kitabına alır. Bu rivâyet başka bir lafızla Aişe (r.anha)’dan rivâyet olunur:

 

114. Kadınlara itaat pişmanlıktır.232[232]

( طاعة النساء ندامة )

el-Ukaylî şöyle der: « Râvilerinden olan Muhammed b. Süleyman, Hişam’dan aslı olmayan bâtıl rivâyetlerde bulunmuştur. Bunlardan biriside bu hadistir »

 

115. Erkekler kadınlara itaat ettiklerinde helâk olmuşlardır.233[233]

( هلكت الرجال حين أطاعت النساء )

Bu hadis zayıftır.

Râvilerinden olan Bekkâr b. Abdulazîz b. Ebî Bekre zayıftır. Ancak Buhari’nin Sahihin de tahric ettiği hadis sahihtir.

( لما بلغ النبي صلى الله عليه وسلم أن فارسا ملكوا ابنة آسرى؛ قال: لن یفلح قوم ولوا أمرهم امرأة )

(Farislilerin  (  İranlılar’ın  )  Kisra’nın  kızını  mülke  geçirdikleri  haberi  Nebî (s.a.s.)’e ulaşınca şöyle der: « İdarelerini kadına veren kavim iflah olmaz » )

Hadisin  aslı  budur,  ancak  yukarıdaki  râvi,  yâni  sahabi’nin  torunu  hata  ederek hadisi yukarıdaki lafızla rivâyet etmiştir.

 

116. Kimin üç tane çocuğu doğarda birisine Muhammed ismini koymazsa cahillik etmiştir.234[234]

( من ولد له ثلاثة، فلم يسم أحدهم محمدا؛ فقد جهل )

Bu hadis uydurmadır.

Ravilerinden  olan  Ebû  Hayseme  Mus’ab  b.  Said,  İbn  Adiy’in  de  dediği  gibi, güvenilir râvilerden münker rivâyetlerde bulunur. Hadisin daha başka illetleride vardır. Ayriyeten hadis diğer yollardan da gelmiştir ancak senedlerinin hepsinde itham olunan raviler vardır.235[235]  Dolayısıyla İbnu’l-Cevzî rivâyeti Mevdûât236[236]  adlı kitabına alır. Bu hadise    uydurma dememizin  sebeblerinden    biride,  Selefin    böyle    bir uygulamada bulunmamasıdır. Sahabenin üç veya daha fazla çocuğu olmasına karşılık hiç  biri  Muhammed  ismiyle  ismlendirmemiştir.  Mesela  Ömer  b.  Hattab  ve  diğer sahabeler  buna  örnektir.  Sahih  hadislerde  de  sabit  olduğu  gibi  en  faziletli  isimler; Abdullah ve Abdurrahmandır. Kişi bütün çocuklarını  Allah’a kulluk ifade eden isimlerle isimlendirdiğinde isabet etmiştir. Nasıl  olurda  birisini  Muhammed olarak isimlendirmezse cahillik etmiştir?! Ancak Buhârî ve Müslim’in tahriç ettikleri sahih bir hadiste şöyle buyrulur:

( تسموا باسمي ، ولا تكنوا بكنيتي )

(İsmimle isimlenin ama künyemle künyelenmeyin )

 

117. Ey Mekke ehli! Mekke den Usfân’a, yâni  dört berîd mesafesinden aşağıya namazı   kısaltmayın.237[237]

( يأهل مكة! لا تقصروا الصلاة في أدنى من أربعة بُرُدٍ من مكة إلى عُسفانَ )

Bu hadis Uydurmadır.

Râvilerinden  olan  Abdulvahhâb  b.  Mucâhid,  el-Hâkim’in  de  ifâde  ettiği  gibi uydurma hadisler rivâyet etmiştir. Diğer bir râvi olan İsmail b. Ayyaş Şamlılar dışındaki rivâyetinde  zayıftır.  Burada  ise  Hicazlı  olan  Abdulvahhâb  b.  Mucâhidten  rivâyette bulunmuştur. Hadis  alimlerinin  ittifakına  göre,  Nebî  (s.a.s.)  Haccetu’l-Vedâ  esnasında  Arafat, müzdelife ve Minâ da namazı kısaltırdı. Ondan sonra gelen Ebu Bekr ve Ömer de aynı şekilde kısaltarak kılmışlardır. Mekke ehli onların arkasında namaz kılarlardı, ama hiç bir zaman Mekke ehlinin, namazı tam kılmalarını emretmemişlerdir. Bu da bunun sefer olduğuna delildir. Mekke ile Arafat arası bir berîdtir. Ayak ve deve ile yarım gündür.

Hak olan odur ki, sefer’in lugat ve şeriat’ta bir sınırı yoktur. Bunda ki merci örftür. İnsanların örfüne göre sefer sayılan seferdir. İşte Şari’nin hükme bağladığı sefer budur. Bu   önemli   konuyla   ilgili   araştırmayı   ibn   Teymiyye’nin   Ahkâmu’s-Sefer   adlı risâlesinde bulabilirsin.

 

118. Bu ümmet camilerine, Hristiyanlar gibi mihrablar edinmedikçe hayırda olmaya devam eder.238[238]

( لا تزال هذه الأمة بخير ما لم يتخذوا في مساجدهم مذابح آمذابح النصارى )

Bu hadis zayıftır.

Hadisin iki illeti vardır.

İlki: Ravilerinden olan Musa el-Cühenî, tabii’nin etbalarındandır. Bu rivâyette hem tabiini hem de sahabeyi atlayarak direk Resul (s.a.s.)’den rivâyet etmiştir. Dolayısıyla burada iki ravinin düşmesi manasına gelen İ’dâl sözkonusudur.

İkincisi: Râvilerinden olan Ebî İsrâîl zayıftır.

es-Suyûtî İ’lâmu’l-Erîb Bihudûsî Bid’ati’l-Mehârîb239[239]  adlı kitabın da ve eş-Şeyh Alî el-Kârî de Mirkât el-Mefâtîh240[240]  de camilerdeki mihrabların bid’at olduğunu güçlü bir şekilde ifade etmişlerdir. el-Bezzâr   İbn   Mes’ud’un   Mihrabta   namaz   kılmayı   kerih   gördüğünü   ve   İbn Mes’ud’un;  «  Mihrablar  kiliselerde  vardı,  onun  için  Ehlî  Kitab’a  benzemeyin»241[241]  , dediğini rivâyet etmiştir. İbn Ebî Şeybe, Sâlim b. Ebî el-Cad’dan sahih isnadla şöyle rivâyet eder:

( لا تتخذوا المذابح في المساجد )

( Camilerde mihrablar edinmeyin ) Sonra da Musa b. Ubeyde’den yine sahih bir senedle şöyle rivâyet eder: ( Ebu Zer’in mescidini gördüm, ama içinde mihrab görmedim ) Mihrab’ın kerâhiyetine dair seleften bir çok eser gelmiştir. Mihrab Nebî (s.a.s.)’in Mescidin  de vardı  diyenlerin  istidlâl  ettikleri  hadis  Vâil  b. Hucr’dan şu lafızla gelir:

 

119. (Resûl (s.a.s.) camiye kalktığında bende oradaydım, sonra da mihraba [ mihrabın yerine ] girdi ... )242[242]

( حضرت رسول الله صلى الله عليه وسلم حين نهض إلى المسجد، فدخل المحراب [ يعني : موضع

المحراب ] ... )

Hadis zayıftır.

Hadisin üç tane illeti vardır, Muhammed b. Hucr, Saîd b. Abdu’l-Cebbâr ve Umm Abdu’l-Cebbâr.

Muhakkak   maslahatlar   var   diyerek,   kıbleye   delâlet   etmesi   gibi,   mihrablar hakkında bu delili güzel gören el-Kevseri ve benzerlerinin bu zayıf delillerine değişik yönlerden cevap verilebilir.

-  Camilerin  çoğunda  minareler  vardır.  İşte       minareler  bu  maslahatı  tamamen yerine getirir. Dolayısıyla mihrablarada ihtiyaç kalmaz. Eğer insaf etseler Avamın rızası için   ve   onların   üzerinde   oldukları   bu   amelin   bekâsı   için   yeni   özürler   bulmaya çalışmazlar.

-   İhtiyaç   ve   maslahat   dolayısıyla   şeriat   kılınan,   maslahatın   iktizası   halinde durması  gerekir.  Bu  aşılmaz.  Camideki  mihrabtan  kasıt  kıble  cihetine  delâlet  etmesi ise, bu duvara açılacak olan bir çukur ile gerçekleşir. Bizler ise, bir çok camide büyük, geniş  ve imamın içinde kaybolduğu mihrablar görüyoruz. Bir de bu mihrablar, namaz kılanları oyalayan namazda huşu ve fikrini toplamadan çeviren süsler ve nakışların yeri olmuş. Bu ise kat’i surette yasaklanmıştır.

-    Mihrablar  Hristiyanların kiliselerindeki  adetlerinden olduğu sabitleşirse, mihrablardan tamamen  sarfı  nazar  etmek  gerekir.  İttifak  edilecek  başka  bir  şey  ile değiştirilir. Mesela, imamın önüne bir direk (sütun) konur. Çünkü sünnette bunun aslı vardır. et-Taberânî’nin hasen bir senedle rivâyetinde, Cabir b. Usâme el-Cühenî şöyle der:

( لقيت النبي صلى الله عليه وسلم في أصحابه في السوق، فسألت أصحاب رسول الله صلى الله عليه وسلم: أین

یرید؟ قالوا: یخط لقومك مسجدا. فرجعت، فإذا قوم قيام، فقلت: ما لكم؟ قالوا؟ خط لنا رسول الله صلى الله عليه وسلم

مسجد، وغرز في القبلة خشبة أقامها فيها )

(Nebî    (s.a.s.)’le     pazarda    sahabeleri    arasındayken    karşılaştım. Resûl (s.a.s.)’in  ashabına  nereye  gittiğini  sordum.  Dediler  ki:  Kavmin  için  bir mescid çizecek. Döndüğümde onları ayakta gördüm. Dedim ki: Ne oluyor size. Onlar da: Resûlullâh (s.a.s.) bizlere mescid çizdi. Kıble cihetine odun sapladı, dediler ) Sözün  özü,  Mescidte  mihrab  itthaz  edinme  bid’attır.  Madem  ki  resûl  (s.a.s.)’in şeriat  kıldığı   az  masraflı   ve  süsten  uzak  başka bir  şey  kolaylıkla  bunun  yerine geçebilmekte,  dolayısıyla  bunun  mürsel  maslahatlardan  kılınmasına  dair  bir  sebebte yoktur.

 

120. Biriniz bir taşa inanç beslese, ona faydası olur.

( لو اعتقد أحدآم بحجر لنفعه )

Bu hadis uydurmadır.

eş-Şeyh  Aliyyu’l-Kârî  şöyle  der:  «  İbn  Kayyım;  ‘Bu  söz  taşlar  hakkında  hüsnü zanda bulunan putlara tapanların sözlerindendir’ der. İbn Hacer el-Askalânî de aslının olmadığını ifade eder. »243[243] İbn Teymiyye de yalan olduğunu söyler.

 

121. Kişiye fazilet ihtiva eden bir şey Allâh’tan ulaştığında, bunu iman ederek ve sevabını da Allâh’tan umarak alırsa, velev ki o şey doğru

olmasa bile, Allâh kişiye  onu verir.244[244]

(من بلغه عن الله شيء فيه فضيلة فأخذ به إيمانا به ورجاء ثوابه أعطاه الله ذلك، وإن لم يكن آذلك)

Bu hadis uydurmadır:

İbnu’l-Cevzî  bu  hadis  hakkında  «  sahih  değildir,  (râvilerinden  olan)  Ebû  Recâ yalancıdır »245[245]  der. es-Suyûtî İbnu’l-Cevzî’ye bunda katılır, ancak akabinde senedinde itham olunan bir ravînin olduğu başka bir hadis getirir! Sonra da Hamza b. Abdu’l-Mecîd adlı kişiden şu  kıssayı  aktarır: Özetle,  bu  kişi  Nebi  (s.a.s.)’i  rüyasında  görmüş  ve  bu  hadisin hükmünü sormuştur. O da: « Bu bendendir, bunu ben söyledim » demiştir. İlim ehlinin karar kıldığı gibi rüya ile şer’i bir hüküm isbat edeilmez. Nebevî hadisin isbat edilmemesi daha evladır. Çünkü  hadis, hükümlerin Kur’andan sonra ki temelidir. Hadisin  birden  fazla  yolu  olmasına  rağmen,  hüccet  teşkil  etmez.  Çünkü  bu yolların  her  biri  diğerinden  daha  da  zayıftır.  Dolayısıyla  İbnu’l-Cevzî’nin  bu  rivâyeti Mevdûât’ın da zikretmesi isabetlidir. İbnu Hacer de bu rivâyetin aslı olmadığını söyler. eş-Şevkânî de buna muvafakat gösterir.

Bu uydurma hadisin kötü eserlerinden birisi de; hadis ilim ehline göre sahih olsun, zayıf  olsun  veya  uydurma  olsun,  her  türlü  hadisle  sevabını arzulayarak  amel  etmeyi ilham  etmekte. Bunun  sonucu  olarakta;  müslümanların  çoğu  alimleriyle,  hatibleriyle, öğretmenleriyle hadisin  rivâyetinde  ve bununla amel  etmekte    ihmalkar davranmışlardır.  Bunda  da,  girişte  beyan  ettiğimiz  gibi,  Resûl  (s.a.s.)’den  ancak sahihliği sabit olduktan sonra rivâyette edilebileceğine dair gelen sahih hadislere tam bir muhalefet söz konusudur. Sanki bu hadis, fadâilu’l-A’ma’l da zayıf hadisle amel edilir cevazını verenlerin dayanağı  olmuş. Bizler bu görüşü paylaşmıyoruz. Hadis sabit olduktan sonra onunla amel etmek caizdir. Bu ise muhakkik  alimlerin  mezhebi olup,  zayıf  hadisle fadâilu’l- A’mal’da amel edilir diyenler bunu bazı şartlarla sınırlandırmışlardır.

Bunlardan  birisi;  Bu  hadisle  amel  edenin  bunun  zayıf  olduğuna  inanması gerekir.

Bir  diğeri;  Bunu  yaymaması  gerekir.  Ta  ki  insan  zayıf  hadisle  amel  etmesin. Şeriat olmayan şeyi şeriat kılmasın. Bazı cahiller bunu görüpte bunun sahih bir hadis olduğunu zannetmesini İbn Hacer el-Askalânî   Tebyînu’l-Aceb Bimâ Verede Fi Fadli Receb   (s.3-4) adlı kitabında konuyu açıklayarak şöyle der: « Üstâz İbn Abdusselâm ve diğer alimler yukarıdaki manaya gelen açıklamalarda bulunmuşlardır. Kişi Resûl (s.a.s.)’in şu sözünün kapsamına girmekten sakınsın: ( من حدث عني بحدیث یرى أنه آذب فهو أحد الكاذبين ) ( Kim benden bir hadis rivâyet eder ve o hadisin yalan olduğunu görürse, o kişi iki yalancıdan birisidir )

(Rivâyet  edenin  hâli)  böyleyse  bununla  amel  edenin  durumu  nedir.  Hükümlerle ilgili hadisler olsun veya fadâille ilgili hadisler olsun, amel yönüyle ikisi arasında bir fark yoktur, çünkü hepsi şeriattır.»

Hiç şüphesiz bu şartlar ile amel, yukarıdaki uydurma hadise taban tabana zıttır. Yukarıdaki  uydurma  hadisle  hemen  hemen  aynı  manada  birkaç rivâyet daha vardır, ama hepside uydurmadır.

 

122. Zimmi’nin diyeti Müslüman’ın diyetidir.246[246]

( دية ذمي دية مسلم )

Bu hadis münkerdir.

Râvilerinden  olan  Ebû  Kerez  el-Kuraşi  terkedilmiştir.  Dolayısıyla  ed-Dârekutnî hadisin zayıf olduğunu söyler. ez-Zehebî de bu hadisin yukarıdaki râvi’nin en münker rivâyetlerinden  olduğunu  beyan  eder.  Hadisin  birden  fazla  yolu  vardır  ancak  hiç  biri şiddetli illetlerden hâli değildir. Aynı  zamanda  bu  zayıf  hadis,  Nebî  (s.a.s.)’den  gelen  aşağıdaki  sahih  hadise muhaliftir. ( إن عقل أهل الكتابين نصف عقل المسلمين، وهم اليهود والنصارى ) ( Kitab Ehlî olan Yahudî ve Hristiyanların diyeti Müslümanların diyetinin yarısıdır )247[247]

Bunun için es-Suyûtî’nin yukarıdaki münker hadisi bu sabit hadise muhalefetinden dolayı el-Câmiu’s-Sagir de zikretmemesi gerekirdi. Bu hadisin Ebu Davut’ta gelen diğer sahih bir lafızıda şöyledir:

( آانت قيمة الدیة على عهد رسول الله صلى الله عليه وسلم ثمان مائة دینار ؛ ثمانية آلاف درهم، ودیة أه ل

الكتلب یومئذ النصف من دیة المسلمين )

( Resûlullâh  (s.a.s.) zamanında diyetin  tutarı   sekizyüz   dinar,   sekizbin dirhemdi. Ehlî Kitab’ın o günkü diyeti müslümanların diyetinin yarısıydı) Konunun  fıkhî  yönünü  araştırmak  isteyen,  es-San’ani’nin  Subulu’s-Selâm  adlı kitabına ve eş-Şevkânî’nin Neylu’l-Evtâr adlı kitabına müracaat edebilir.

123. Ben himayesi altındakilerin hakkını ödemede daha evlayım. Müslümanlarda birisi zimmet ehlinden birisini öldürmüştü, bunun üzerine

(s.a.s.) müslüma’nın öldürülmesini emrederek, bu sözü söyler.248[248]

( أنا أوْلى من وَفَّى بذِمَّتِهِ. قاله صلى الله عليه وسلام حين أمر بقتل مسلمٍ آان قَتَلَ رجلا من أهل الذمة

Bu hadis münkerdir.

et-Tahâvî  bu  hadisin  illetinin  irsâl  olduğunu  söyler.  el-Hâfız  b.  Hacer  Fethu’l- Bâri’de249[249]  buna katılır.

Hadisin   daha   başka   yollarıda   vardır.   Ancak   hepsininde   zayıflığı   şiddetlidir. Dolayısıyla hadisi güçlendirememekte. Ayrıyeten hadisin zayıflığını  arttıran başka bir etkende, konuyla ilgili sahih bir hadisle çakışmasıdır: ( لا یقتل مسلم بكافر ) ( Müslüman kafirden dolayı öldürülmez ) Bu hadisi el-Buhârî250[250]  ve diğer sünen sahibleri Ali (r.a.)’dan tahriç etmişlerdir. Alimlerin cumhuru bu görüştedir.   Hanefi alimleri ise yukarıdaki hadisin zayıflığına ve sahih hadise olan muhalefetine rağmen o görüştedirler! Ancak bazıları insaf ederek bu görüşlerini terkederek sahih hadis ile emel etmeye dönmüşlerdir. El-Hatîb el-Bagdâdî el-Fakîh251[251]  adlı kitabında bunu Züfer’den nakleder.

Üstâz   el-Mevdûdî   Nazariyyetu’l-İslâm   ve   Hedyihi   adlı   kitabında   iki   mesele zikreder:

İlk olarak: ( Zimmi’nin diyeti Müslümanın diyetidir ) sözünü zikreder, bununla ilgili açıklama biraz önce geçti.

İkinci   olarak:   Şöyle   der;   «   Zimmi’nin   kanı   Müslümanın   kanı   gibidir.   Eğer müslüman  kişi  zimmet  ehlinden  birini  öldürürse,  müslüman’ı  öldürmüş   gibi  kısas yapılır.» Sonrada  ed-Dârekutnî’nin  rivayetini  delil  olarak  zikreder.  Ancak  ed-Dârekutnî hadisin   akabinde   zayıf   olduğunu  açıklar.   Anlaşılan   Üstaz   bu   hükmün   farkına varmamış.

Daha   sonra   üç   halifeden   Ömer,   Osman   ve   Ali   (r.anhum)   bazı   rivâyetler zikrederek,  yukarıdaki  sözünü  delilendirir.  Ancak  üç  halifeye mensub  rivâyetlerin  hiç biri  sahih  değildir.  Dolayısıyla  bu  rivâyetlerle  istidlâl  etmekte  caiz  değildir.  Birde  bu rivâyetlerin   Nebî   (s.a.s.)’e   ref  edilen   hadislere   muhalif   olmaması   gerekir   ki,   bu rivâyetlerin hepsi Ali (r.a.) yoluyla gelen merfu hadisle çatışmaktadır.

Bu  da  bize  zayıf  hadislerin  kötü  etkisini  ve  müslümanların  kanlarını  mubah kıldığını, Peygamber (s.a.s.)’in sabit ve sahih hadisleriyle çekiştiğini açıklamaktadır.

 

Devamı>>
Facebook beğen
 
 
23.09.2007 Tarihinden BeriToplam 105554 ziyaretçiKişi zİyaret Etti
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol